Şualar - page 308

• Ve madem, nasıl ki kâinatın sahibi, kâinattan zemi-
ni ve zeminden nev-i insanı intihap edip, gayet büyük bir
makam, bir ehemmiyet vermiş; öyle de, nev-i insandan
dahi makasıd-ı rububiyetine tevafuk eden ve kendilerini
iman ve teslim ile ona sevdiren hakikî insanlar olan en-
biya ve evliya ve asfiyayı intihap edip kendine dost ve
muhatap ederek, onları mu’cizeler ve tevfikler ile ikram
ve düşmanlarını semavî tokatlar ile tazip ediyor. Ve bu
kıymetli, sevimli dostlarından dahi, onların imamı ve
mefhari olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmı inti-
hap ederek, ehemmiyetli küre-i arzın yarısını ve ehem-
miyetli nev-i insanın beşten birisini uzun asırlarda onun
nuruyla tenvir ediyor. Âdeta, bu kâinat onun için yaratıl-
mış gibi, bütün gayeleri onun ile ve onun dini ile ve
kur’ân’ı ile tezahür ediyor. Ve o pek çok kıymettar ve
milyonlar sene yaşayacak kadar hadsiz hizmetlerinin üc-
retlerini, hadsiz bir zamanda almaya müstahak ve lâyık
iken, gayet meşakkatler ve mücahedeler içinde altmış üç
sene gibi kısacık bir ömür verilmiş. Acaba hiçbir cihetle
hiçbir imkânı, hiçbir ihtimali, hiçbir kabiliyeti var mı ki,
o zat, bütün emsali ve dostlarıyla beraber dirilmesin ve
şimdi de ruhen diri ve hayy olmasın; idam-ı ebedî ile
mahvolsunlar? Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! evet,
bütün kâinat ve hakikat-i âlem, onun dirilmesini dava
eder ve hayatını sahib-i kâinat’tan talep ediyor.
• Ve madem, Yedinci Şua olan
Ayetü’l-Kübra
’da, her
biri bir dağ kuvvetinde, otuz üç adet icma-ı azîm ispat
etmişler ki: Bu kâinat, bir elden çıkmış ve bir tek zatın
asfiya:
takva sahibi büyük zatlar.
cihet:
yön, taraf.
dava:
fikir, iddia, ülkü.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
değerlilik.
enbiya:
peygamberler.
evliya:
keramet sahibi , velîler.
hadsiz:
sınırsız, .
hakikat-i âlem:
dünyanın gerçe-
ği, aslı.
hakikî:
gerçek.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
hay:
diri.
icma-ı azîm:
çok büyük deliller-
den meydana gelen büyük görüş.
idam-ı ebedî:
sonsuza kadar
yok olma.
ihtimal:
bir şeyin olabilmesi.
ikram:
bağış, ihsan.
imkân:
olabilirlik.
intihap:
seçme, seçmek.
ispat:
doğruyu ortaya koyma.
kabiliyet:
yetenek.
kâinat:
varlıklar.
kellâ:
hiç bir zaman.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
küre-i arz:
dünya, yer küre.
mahv:
yok olma.
makasıd-ı rububiyet:
Allah’ın
bütün varlık âlemini idare ve
egemenliği altında tutmasın-
daki maksatlar ve gayeler.
mefhar:
övünme sebebi.
meşakkat:
sıkıntı.
mücahede:
mücadele, çaba,
gayret.
mu’cize:
Allah tarafından ve-
rilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük ha-
rika iş.
muhatap:
kendisine söz söy-
lenilen kimse.
müstahak:
hak etmiş.
nev-i insan:
insan çeşidi, in-
san cinsi.
ruhen:
ruh olarak.
Sahib-i Kâinat:
kâinatın sahi-
bi olan Allah.
semavî:
gökle ilgili.
talep:
isteme, arzu.
tazip:
azap verme.
tenvir:
nurlandırma.
teslim:
kendini Allah’ın emri-
ne bırakma.
tevafuk:
uygun gelme, uy-
gunluk.
tevfik:
yardım.
tezahür:
ortaya çıkma.
zat:
Allah, kişi, şahıs, fert.
zemin:
yer, yeryüzü.
d
okuzuncu
Ş
ua
| 308 | Şualar
1...,298,299,300,301,302,303,304,305,306,307 309,310,311,312,313,314,315,316,317,318,...1581
Powered by FlippingBook