Şualar - page 320

Üçüncü Mesele
G
ENÇLİK REHBERİ
’nde izahı bulunan ibretli bir hâdi-
senin hülâsası şudur:
Bir zaman, eskişehir hapishanesinin penceresinde, bir
Cumhuriyet Bayramında oturmuştum. karşısındaki lise
mektebinin büyük kızları, onun avlusunda gülerek raks
ediyorlardı. Birden, manevî bir sinema ile, elli sene son-
raki vaziyetleri bana göründü. Ve gördüm ki, o elli altmış
kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak olu-
yorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen ya-
şında, çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmedi-
ğinden, sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar.
kat’î müşahede ettim, onların o acınacak hâllerine ağla-
dım. Hapishanedeki bir kısım arkadaşlar ağladığımı işitti-
ler. geldiler, sordular; ben dedim: “Şimdi beni kendi hâ-
lime bırakınız, gidiniz.”
evet, gördüğüm hakikattir, hayal değil. nasıl ki bu yaz
ve güzün ahiri kıştır; öyle de, gençlik yazı ve ihtiyarlık gü-
zünün arkası kabir ve berzah kışıdır. geçmiş zamanın elli
sene evvelki hâdisatı sinema ile hâl-i hazırda gösterildiği
gibi, gelecek zamanın elli sene sonraki istikbal hâdisatını
gösteren bir sinema bulunsa, ehl-i dalâlet ve sefahatin elli
altmış sene sonraki vaziyetleri onlara gösterilse idi, şim-
diki güldüklerine ve gayrimeşru keyiflerine nefretler ve te-
ellümlerle ağlayacaklardı.
ahir:
son.
azap:
günahlara karşı kabirde ve
ahirette çekilecek ceza.
berzah:
ruhların kıyamete kadar
bekleyeceği, dünya ile ahiret ara-
sındaki yer.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
ehl-i sefahat:
sefihler, nefsî
zevk ve lezzetleri çok masraf
yapanlar.
evvel:
önce.
gayrimeşru:
meşru olmayan,
dine aykırı, kanunsuz.
güz:
sonbahar.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, hayalî olma-
yan, görülen, mevcut olan, bir
şeyin aslı ve esası.
hâl-i hâzır:
şimdiki durum.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası,
özeti.
ibret:
bir olaydan, kötü bir du-
rumdan ders alma, ders çıkar-
ma.
iffet:
namus, ırz.
istikbal:
gelecek zaman.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kabir:
mezar.
Kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mektep:
eski dönemde ilk ve
orta tahsilin yapıldığı eğitim
kurumu.
mesele:
önemli konu.
muhafaza:
koruma.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyretme.
nazar:
bakış, dikkat.
nefret:
bir şeyden veya kim-
seden iğrenme, tiksinme, ik-
rah.
raks:
oynama, dans etme.
teellüm:
elemlenme, tasalan-
ma, dertlenme, üzüntü duy-
ma.
vaziyet:
durum.
MEYVE RİSALESİ
| 320 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,310,311,312,313,314,315,316,317,318,319 321,322,323,324,325,326,327,328,329,330,...1581
Powered by FlippingBook