Şualar - page 323

idamhane tevehhüm edilen mezaristana kalb penceresin-
den bir ışık verdi. onunla baştan başa bütün ölüler diril-
diler. Ve, “Biz ölmemişiz ve ölmeyeceğiz, yine sizinle gö-
rüşeceğiz” lisan-ı hâl ile dediklerinden aldığın hadsiz se-
vinçler ve ferahları, iman, bu dünyada dahi vermesiyle is-
pat eder ki, “İman hakikati öyle bir çekirdektir ki, eğer
tecessüm etse, bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çe-
kirdeğin Şecere-i tuba’sı olur” dedim.
o muannit döndü, dedi:
“Hiç olmazsa hayvan gibi hayatımızı keyif ve lezzetle
geçirmek için sefahat ve eğlencelerle bu ince şeyleri dü-
şünmeyerek yaşayacağız.”
Cevaben dedim:
“Hayvan gibi olamazsın. Çünkü, hayvanın mazi ve
müstakbeli yok. ne geçmişten elemler ve teessüfler alır
ve ne de gelecekten endişeler ve korkular gelir. lezzetini
tam alır, rahatla yaşar, yatar, Hâlık’ına şükreder. Hatta,
kesilmek için yatırılan bir hayvan, bir şey hissetmez. Yal-
nız bıçak kestiği vakit hissetmek ister. Fakat, o his dahi
gider; o elemden de kurtulur. demek, en büyük bir rah-
met, bir şefkat-i İlâhiye, gaybı bildirmemektedir ve başa
gelen şeyleri setretmektedir. Hususan masum hayvanlar
hakkında daha mükemmeldir.
“Fakat, ey insan! senin mazi ve müstakbelin akıl cihe-
tiyle bir derece gaybîlikten çıkmasıyla, setr-i gayptan hay-
vana gelen istirahatten tamamen mahrumsun. geçmiş-
ten çıkan teessüfler, elim firaklar ve gelecekten gelen
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 323 |
MEYVE RİSALESİ
bir şeyin tesirini hissetme, acı duy-
ma.
tevehhüm:
vehimlenme, kurun-
tuya kapılma; gerçekte var olma-
yanı var kabul etme, yok olanı
var zannetmekle ümitsizliğe ve
korkuya düşme.
cennet -i hususiye:
hususî,
özel cennet; cennet içinde cen-
net.
cevaben:
cevap olarak, karşı-
lık şeklinde.
cihet:
yön, sebep, vesile.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
gayp:
his ve aklın ötesinde
kalan, insan tarafından kavra-
namayan.
hakikat:
gerçek, esas.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hususan:
bilhassa, özellikle.
idamhane:
yok etme yeri, im-
ha yeri.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istirahat:
dinlenme, rahatla-
ma.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
mahrum:
bir şeye sahip ola-
mayan, yoksun.
masum:
saf, temiz.
muannit:
inatçı, ayak direyen.
müstakbel:
gelecek zaman.
setretmek:
örtmek, kapatmak,
gizlemek.
setr-i gayp:
gayp perdesi, giz-
lilik perdesi; başa gelecek şey-
lerin bilinememesi.
şecere-i Tuba:
cennetteki Tu-
ba ağacı.
şefkat-i İlâhiye:
Cenab-ı Hak-
kın merhameti ve şefkati.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
tecessüm:
cisimleşme, cisim
hâline gelme.
teessüf:
üzülme, eseflenme,
1...,313,314,315,316,317,318,319,320,321,322 324,325,326,327,328,329,330,331,332,333,...1581
Powered by FlippingBook