Mektubat - page 607

köpekleri bana musallat ediyorlar. Ben de tenezzül etmi-
yorum ki onlarla uğraşayım. o muzırların şerlerini defet-
mek için, Cenab-ı Hakka havale ediyorum.
zaten sebeb-i tehcir olan hâdiseyi çıkaranlar, şimdi
memleketlerindedirler. Ve kuvvetli rüesalar, aşairlerin
başındadırlar. Herkes terhis edildi. Başlarını yesin, dün-
yalarıyla alâkam olmadığı hâlde, beni ve iki zat-ı âharı
müstesna bıraktılar. Buna da peki dedim. Fakat o zatlar-
dan birisi, bir yere müftü nasbolunmuş; memleketinden
başka her tarafı geziyor ve Ankara’ya da gidiyor. diğeri,
‹stanbul’da kırk binler hemşehrileri içinde ve herkesle
görüşebilir bir vaziyette bırakılmış. Hâlbuki bu iki zat, be-
nim gibi kimsesiz, yalnız değiller; maşaallah büyük nü-
fuzları var. Hem… Hem…
Hâlbuki, beni bir köye sokmuşlar, en vicdansız insan-
larla beni sıkıştırmışlar. Yirmi dakikalık bir köye altı se-
nede iki defa gidebildiğim gibi, o köye gitmek ve birkaç
gün tebdil-i hava için ruhsat verilmediği bir derecede be-
ni, muzaaf bir istibdat altında eziyorlar. Hâlbuki, bir hü-
kûmet ne şekilde olursa olsun, kanunu bir olur; köyler ve
şahıslara göre ayrı ayrı kanun olmaz. demek hakkımda-
ki kanun, kanunsuzluktur. Buradaki memurlar, nüfuz-i
hükûmeti, ağraz-ı şahsiyede istimal ediyorlar. Fakat, Ce-
nab-ı erhamürrâhimîn’e yüz binler şükür ediyorum ve
tahdis-i nimet suretinde derim ki:
Bütün onların bu tazyikat ve istibdatları, envar-ı
kur’âniyeyi ışıklandıran gayret ve himmet ateşine odun
sebeb-i tehcir:
sürgün sebebi.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şahıs:
fert.
şer:
kötülük, zarar.
şükür etme:
Allah’ın verdiği ni-
metler karşısında elhamdülillâh
deme, Allah’a dil ile hamd etme.
tahdis-i nimet:
‹lâhî nimeti şük-
rederek anlatma.
taraf:
yer.
tazyikat:
tazyikler, baskılar, sıkış-
tırmalar.
tebdil-i hava:
hava değişimi.
tenezzül:
inme, alçalma.
terhis:
izin verme, serbest bırak-
ma.
vaziyet:
durum.
vicdansız:
acımasız, kötü, zalim.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zat-ı âhar:
diğer, başka zat, kişi.
ağraz-ı şahsiye:
şahsî kinler,
garazlar.
alâka:
ilgi, ilişki, bağ.
aşair:
aşiretler, kabileler.
Cenab-ı erhamürrâhimîn:
merhametlilerin en merha-
metlisi olan şeref ve azamet
sahibi Allah.
defetmek:
uzaklaştırmak,
kaldırmak, kovmak.
envar-ı kur’âniye:
Kur’ân
nurları, Kur’ân’ın saçtığı parıl-
tılar, ışıklar.
gayret:
çalışma, çabalama.
hâdise:
olay, vakıa.
hâlbuki:
oysa ki.
havale:
bırakma.
hemşehri:
aynı şehirden
olan.
himmet:
çalışma, çabalama,
gayret, yardım.
hükûmet:
yönetim, rejim,
devlet.
istibdat:
zulüm, baskı.
istimal:
kullanma.
maşaallah:
ne güzel, Allah
korusun.
memleket:
şehir, il; bir insa-
nın doğup büyüdüğü yer.
musallat etme:
sataştırma,
rahatsız ettirme.
muzaaf:
kat kat, katmerli.
muzır:
zararlı.
müftü:
il ve ilçelerde din işle-
rine bakan en yüksek ma-
kamdaki görevli kişi.
müstesna:
hariç, kural dışı.
nasbolunma:
bir işe, memu-
riyete yerleştirilme, tayin
edilme.
nüfuz:
etki, tesir.
nüfuz-i hükûmet:
hükûme-
tin nüfuzu, kuvveti.
ruhsat:
izin, müsaade.
rüesa:
reisler, başkanlar.
Mektubat | 607 |
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
1...,597,598,599,600,601,602,603,604,605,606 608,609,610,611,612,613,614,615,616,617,...1086
Powered by FlippingBook