arkasından, onlara isnat ettiğimiz şeyler tekrar oluyor.
demek o eserler onların değilmiş, belki zevalsiz birinin
eserleriymiş. nasıl ki bir ırmağın kabarcıkları gidiyor; ar-
kasından gelen kabarcıklar, gidenler gibi parladığından
anlaşılıyor ki, onları parlattıran, daimî ve yüksek bir ışık
sahibidir. öyle de, bu işlerin sür’atle değişmesi, arkala-
rından gelenlerin aynı renk alması gösteriyor ki, zevalsiz,
daimî bir tek zatın cilveleridir, nakışlarıdır, âyineleridir,
sanatlarıdır.
ON BİRİNCİ BÜRHAN
gel ey arkadaş! Şimdi sana, geçmiş olan on bürhan
kuvvetinde kat’î bir bürhan daha göstereceğim. gel; bir
gemiye bineceğiz;
(HaşİYe)
şu uzakta bir cezire var, oraya
gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada
olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şey-
ler bekliyor, oradan emirler alıyorlar.
İşte, bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye çıktık. Bak, pek
büyük bir içtima var. Şu memleketin bütün büyükleri bu-
raya toplanmış gibi, mühim ihtifal görünüyor. İyi dikkat
et. Bu cemiyet-i azîmenin bir reisi var. gel, daha yakın
gideceğiz. o reisi tanımalıyız.
AsA-yı MûsA
o
n
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 397 |
22. sÖZÜn BirinCi makamI
mimsiz medeniyet:
prensiplerini
Kur’ân’dan değil de felsefeden
alan Batı medeniyeti; Arapça yazıl-
dığında başındaki mim harfinin
kalkmasıyla “alçalma, alçaklık,
aşağılık” anlamındaki deniyet keli-
mesinin olma hâli.
mühim:
önemli.
nakış:
işleme, süs.
reis:
başkan.
sanat:
ustalıkla yapılmış güzel
eser.
sefine:
gemi.
siyer:
Peygamberimizin hayatının
bütün safhalarını anlatan ilim dalı
ve eserleri.
sür’at:
çabukluk hız.
tılsım:
herkesin bilip de çözemedi-
ği gizli sır.
zat:
şahıs, kişi; Peygamberimiz.
zemin:
yer.
zeval:
sona erme, yok olma.
zevalsiz:
sona ermeyen, yok ol-
mayan.
ziyaret:
yanına gitmek.
zulümat:
karanlıklar.
âlem:
dünya.
Asr-ı saadet:
mutluluk asrı,
Peygamberimiz ve dört halife-
nin yaşadığı devire verilen ad.
asır:
yüzyıl.
âyine:
ayna.
bürhan:
delil.
bürhan-ı tevhid:
Allah’ın birli-
ğinin delili, ispatı.
cemiyet-i azîme:
büyük top-
luluk.
cezire:
ada, yarımada.
Ceziretülarap:
Arap Yarıma-
dası.
cilve:
yansıma, görüntü.
daimî:
sürekli, devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak.
eser:
sanatlı olarak yaratılan
varlıklar.
Fahr-i Âlem:
âlemin kendisiy-
le övündüğü Peygamberimiz.
haşiye:
açıklayıcı not, dipnot.
içtima:
toplantı.
ihtifal:
tören, merasim.
isnat:
dayandırmak.
kat’î:
kesin.
küfür:
inkâr.
libas:
elbise.
memleket:
ülke.
HaşİYe:
gemi tarihe ve cezire ise Asr-ı saadete işarettir. Şu asrın zulü-
matlı sahilinde, “mim”siz medeniyetin giydirdiği libastan soyunup, za-
manın denizine girip, tarih ve siyer sefinesine binip, Asr-ı saadet cezi-
resine ve Ceziretülarap meydanına çıkıp, Fahr-i Âlemi (
AsM
) iş başında
ziyaret etmekle biliriz ki, o zat, o kadar parlak bir bürhan-ı tevhiddir ki,
zeminin baştan başa yüzünü ve zamanın geçmiş ve gelecek iki yüzünü
ışıklandırmış, küfür ve dalâlet zulümatını dağıtmıştır.