karışsa, karıştırır. Çünkü bir köyde iki müdür, bir şehirde
iki vali, bir memlekette iki padişah bulunsa, karıştırır. ne-
rede kaldı, hadsiz hâkim-i mutlak beraber bulunsun!
BEŞİNCİ BÜRHAN
ey vesveseli arkadaş! gel, bu azîm sarayın nakışlarına
dikkat et. Ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak. Ve bütün
bu memleketin tanzimatını gör. Ve bütün bu âlemin sa-
natlarını tefekkür et.
İşte, bak: eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan
gizli bir zatın kalemi işlemezse, bu nakışları sair şuursuz
sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse, o vakit, ya
bu memleketin her bir taşı, her bir otu öyle mu’ciznüma
nakkaş, öyle bir harikulâde kâtip olması lâzım gelir ki, bir
harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar sanatı
derç edebilsin. Çünkü, bak bu taşlardaki nakşa:
(HaşİYe)
Her birisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin
tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilât prog-
ramları var. demek bu nakışları yapmak, bütün memle-
keti yapmak kadar harikadır. öyle ise, her bir nakış, her
bir sanat, o gizli zatın bir ilânnamesidir, bir hatemidir.
Madem bir harf kâtibini göstermeksizin olmaz; sanat-
lı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. nasıl olur ki,
AsA-yı MûsA
o
n
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 387 |
22. sÖZÜn BirinCi makamI
ren.
nakkaş:
nakış ustası.
nakış:
işleme, süsleme.
nihayetsiz:
sonsuz.
sair:
diğer, başka.
sanat:
eser, güzel eser.
sanatlı nakış:
ustalıkla yapılmış iş-
leme.
sebep:
bir şeyin meydana gelme-
sinde etkili olan şey.
şecere-i hilkat:
yaratılış ağacı.
şuur:
bilinç, anlayış.
tabiat:
doğa, canlı-cansız varlıklar.
tanzimat:
düzenlemeler.
tefekkür:
düşünme.
tesadüf:
rast gelme.
teşkilât:
kuruluşlar, yapılışlar.
vakit:
an, zaman.
vesvese:
şüphe, kuruntu.
Zat:
şahıs; Allah.
zira:
çünkü.
ziynet:
süs.
âlem:
dünya, cihan, kâinat.
azîm:
büyük.
derç etmek:
içine yerleştir-
mek, koymak.
fihriste:
bir şeyin içinde nele-
rin bulunduğunu gösteren
özet liste.
hadsiz:
sınırsız.
hâkim-i mutlak:
kayıtsız şart-
sız her şeye hükmeden, Allah.
harika:
olağanüstü.
harikulâde:
olağanüstü.
hatem:
mühür, damga.
hüner:
maharet, beceri iste-
yen ustalık.
icmal:
özet.
ilânname:
ilân yazısı, duyuru.
kalem-i kader:
kader kalemi.
kalem-i kudret:
kudret kale-
mi.
kanun:
yasa.
kâtip:
yazan, yazıcı.
kitab-ı kebir:
büyük kitap.
mahiyet-i insaniye:
insanın
yapısı ve özellikleri.
memleket:
ülke.
mu’cize:
bir benzerini yapma
konusunda âciz kalınan olağa-
nüstü şey.
mu’ciznüma:
mu’cize göste-
HaşİYe:
Şecere-i hilkatin meyvesi olan insana ve kendi ağacının prog-
ramını ve fihristesini taşıyan meyveye işarettir. zira kalem-i kudret âle-
min kitab-ı kebirinde ne yazmış ise, icmalini mahiyet-i insaniyede yaz-
mıştır; kalem-i kader dağ gibi bir ağaçta ne yazmış ise, tırnak gibi mey-
vesinde dahi derç etmiştir.