Asâ-yı Mûsa - page 386

gördüğümüz camit cisimler, hissiz kutular, birer hâkim-i
mutlak suretini aldılar. Âdeta her bir şey bütün eşyaya
hükmediyor.
İşte, bu yanımızdaki bu makineye bak.
(HaşİYe 1)
güya
emrediyor. İşte onun tezyinatına ve işlemesine lâzım le-
vazımat ve maddeler, uzak yerlerden koşup geliyorlar.
İşte, oraya bak: o şuursuz cisim,
(HaşİYe 2)
güya bir işaret
ediyor; en büyük bir cismi kendine hizmetkâr ediyor,
kendi işlerinde çalıştırıyor.
daha başka şeyleri bunlara kıyas et. Âdeta her bir şey,
bütün bu âlemdeki hilkatleri musahhar ediyor. eğer o gizli
zatı kabul etmezsen, bütün bu memleketteki taşında, top-
rağında, hayvanında, insana benzer mahlûklarda o zatın
bütün hünerlerini, sanatlarını, kemalâtlarını, birer birer,
o şeylere vereceksin. İşte, aklın uzak gördüğü bir tek
mu’ciznüma zatın bedeline, milyarlar onun gibi mu’ciz-
nüma, hem birbirine zıt, hem birbirine misil, hem birbiri
içinde bulunsun; bu intizam bozulmasın, ortalığı karıştır-
masınlar. Hâlbuki, bu koca memlekette iki parmak
HaşİYe 1:
Makine, meyvedar ağaçlara işarettir. Çünkü, yüzer tezgâhla-
rı, fabrikaları incecik dallarında taşıyor gibi, hayretnüma yaprakları, çi-
çekleri, meyveleri dokuyor, süslendiriyor, pişiriyor, bizlere uzatıyor.
Hâlbuki, çam ve katran gibi muhteşem ağaçlar, kuru bir taşta tezgâhı-
nı atmış, çalışıp duruyorlar.
HaşİYe 2:
Hububata, tohumlara, sineklerin tohumcuklarına işarettir. Me-
selâ, bir sinek, bir karaağacın yaprağında yumurtasını bırakır; birden, o
koca karaağaç, yapraklarını o yumurtalara bir rahm-ı mader, bir beşik
ve bal gibi bir gıda ile dolu bir mahzene çeviriyor. Âdeta o meyvesiz
ağaç, o surette zîruh meyveler veriyor.
âdeta:
sanki.
âlem:
dünya, kâinat.
bedeline:
yerine.
camit:
cansız.
güya:
sanki.
hâkim-i mutlak:
kayıtsız şartsız
hükmeden.
hayretnüma:
hayret verici.
hilkat:
yaratılış; yaratılmış.
hissiz:
duygusuz.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hububat:
taneli bitkiler.
hükmetmek:
emretmek, iste-
diğini yaptırmak.
hüner:
maharet, beceri iste-
yen ustalık.
intizam:
düzen.
kemalât:
mükemmellik.
kıyas etmek:
karşılaştırmak.
levazımat:
gerekli şeyler.
mahlûk:
yaratılmış.
mahzen:
içinde eşya saklana-
cak yer.
memleket:
ülke.
meyvedar:
meyveli.
misil:
benzer.
mu’ciznüma:
mu’cize göste-
ren.
muhteşem:
görkemli.
musahhar:
boyun eğmiş.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
sanat:
bir şeyi yapmada gös-
terilen ustalık.
suret:
şekil.
şuursuz:
anlayışsız, bilinçsiz.
tezgâh:
üretim aleti, iş masası.
tezyinat:
süslemeler.
zat:
şahıs, kişi.
zîruh:
ruh sahibi, canlı.
zıt:
karşıt.
22. sÖZÜn BirinCi makamI
| 386 |
o
n
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,376,377,378,379,380,381,382,383,384,385 387,388,389,390,391,392,393,394,395,396,...570
Powered by FlippingBook