o iki adamdan birisi arkadaşına dedi ki: “Şu acip âle-
min elbette bir Müdebbiri ve şu muntazam memleketin
bir Maliki, şu mükemmel şehrin bir sahibi, şu musanna
sarayın bir Ustası vardır. Biz çalışmalıyız, onu tanımalı-
yız. Çünkü, anlaşılıyor ki, bizi buraya getiren odur. onu
tanımazsak, kim bize medet verecek? dillerini bilmediği-
miz ve onlar bizi dinlemedikleri şu âciz mahlûklardan ne
bekleyebiliriz? Hem, koca bir âlemi bir memleket sure-
tinde, bir şehir tarzında, bir saray şeklinde yapan ve baş-
tan başa harika şeylerle dolduran ve müzeyyenatın enva-
ıyla tezyin eden ve ibretnüma mu’cizelerle donatan bir
zat, elbette bizden ve buraya gelenlerden bir istediği var-
dır. onu tanımalıyız. Hem, ne istediğini bilmekliğimiz lâ-
zımdır.”
öteki adam dedi: “İnanmam, böyle bahsettiğin gibi
bir zat bulunsun ve bütün bu âlemi tek başıyla idare et-
sin.”
Arkadaşı cevaben dedi ki: “Bunu tanımazsak, lâkayt
kalsak, menfaati hiç yok; zararı olsa pek azîmdir. eğer
tanımasına çalışsak, meşakkati pek hafiftir; menfaati
olursa pek azîmdir. onun için, ona karşı lâkayt kalmak
hiç kâr-ı akıl değildir.”
o serseri adam dedi: “Ben bütün rahatımı, keyfimi
onu düşünmemekte görüyorum. Hem böyle aklıma
sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım. Bütün bu işler,
tesadüfî ve karma karışık işlerdir; kendi kendine dönü-
yor. Benim neme lâzım?”
acip:
benzeri görülmemiş, hayret
verici.
âciz:
gücü yetmez.
akıl:
düşünme.
âlem:
bütün yaratılmışlar varlık sı-
nıflarından her biri dünya.
azîm:
büyük.
ehemmiyet:
pek önemli ol-
ma.
enva:
çeşitler.
ibretnüma:
ibret verici.
kâr-ı akıl:
akıllıca iş.
keyif:
neşe.
lâkayt:
ilgisiz.
mahlûk:
yaratık.
Malik:
sahip; her şeyin gerçek
sahibi olan Allah.
medet:
yardım.
memleket:
ülke.
menfaat:
fayda, yarar.
meşakkat:
sıkıntı, güçlük.
mu’cizat:
olağanüstü, hârika
şeyler.
muntazam:
düzenli, tertipli.
musanna:
sanatlı.
müdebbir:
idare eden.
mühim:
önemli.
mükemmel:
kusursuz, nok-
sansız, tam.
müzeyyenat:
süslenmiş şey-
ler.
serseri:
akılsız, başıboş.
suret:
şekil, biçim.
tarz:
şekil.
tezyin:
süsleme.
vazife:
görev.
Zat:
şahıs, kişi; Allah.
22. sÖZÜn BirinCi makamI
| 382 |
o
n
B
iRinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA