DOKUZUNCU KELİME
o
ôr
«n
ÿr
G p
?p
ón
«p
H
: Yani,
her hayır Onun elindedir; her yaptı-
ğınız hayrat Onun defterine geçer; her işlediğiniz a’mal-i
saliha yanında kaydedilir
.
İşte şu kelime, cin ve inse nida edip müjde veriyor, di-
yor ki:
ey bîçareler! Mezaristana göçtüğünüz zaman “eyvah,
malımız harap olup, sa’yimiz heba oldu. Şu güzel ve ge-
niş dünyadan gidip, dar bir toprağa girdik” demeyiniz,
feryat edip me’yus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz
muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır, her hizmeti-
niz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfatını verecek ve
her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir zat-ı zülce-
lâl, sizi celp edip yer altında muvakkaten durdurur, son-
ra huzuruna aldırır. ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve va-
zifenizi bitirdiniz. zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gi-
diyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidi-
yorsunuz.
evet, geçen baharın defter-i a’malinin sayfaları ve hi-
dematının sandukçaları olan tohumları, çekirdekleri mu-
hafaza eden ve ikinci bir baharda gayet şaşaalı, belki yüz
derece aslından daha bereketli bir tarzda muhafaza
eden, neşreden kadîr-i zülcelâl, elbette sizin de netaic-i
hayatınızı öyle muhafaza ediyor. Ve hizmetinize pek
kesretli bir surette mükâfat verecektir.
AsA-yı MûsA
o
nuncu
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 375 |
yirminCi mekTup
sa’y:
çalışma, çabalama.
suret:
şekil, biçim.
şaşaalı:
gösterişli.
vazife:
görev, iş.
zahmet:
sıkıntı.
Zat-ı Zülcelâl:
sonsuz büyüklük,
haşmet, izzet sahibi olan Zat; Allah.
a’mal-i saliha:
Allah’ın rızasına
uygun hayırlı işler.
amel:
fiil, iş, emek.
bereket:
bolluk, gürlük.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celp etmek:
çekmek.
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kayde-
dildiği defter.
feryat etme:
yüksek sesle ba-
ğırma.
gayet:
son derece, çok.
harap olma:
yıkılma, alt üst
olma.
hayır:
iyilik.
hayrat:
iyilikler.
heba olma:
boşa gitme.
hidemat:
hizmetler, vazifeler.
huzur:
yan, kat.
ins:
insan.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük, haşmet, izzet ve kud-
ret sahibi, Allah.
kesretli:
çok, bol.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
zorluk.
me’yus:
ümitsiz.
mezaristan:
mezarlık.
muhafaza edilme:
korunma,
saklanma.
muhafaza:
koruma, saklama.
muvakkaten:
geçici olarak.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber.
mükâfat:
ödül.
neşretme:
dağıtma, yayma.
netaic-i hayat:
hayatın sonuç-
ları, neticeleri.
nida:
çağırma, seslenme.
rahmet:
acıma, merhamet et-
me.
sandukça:
küçük sandık.