neticeleri Ona bakar; yüzde doksan dokuz meyvesi
Onundur.
İşte şu kelime, şöyle fânî ve âciz beşere nida eder,
müjde verir ve der:
ey insan! Hayatın ağır tekâlifini omzuna alıp zahmet
çekme. Hayatın fenâsını düşünüp hüzne düşme. Yalnız
dünyevî, ehemmiyetsiz meyvelerini görüp, dünyaya geli-
şinden pişmanlık gösterme. Belki, o sefine-i vücudunda-
ki hayat makinesi, Hayy-ı kayyum’a aittir. Masarif ve le-
vazımatını o tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli ga-
yeleri ve neticeleri var ve ona aittir. sen o gemide bir
dümenci neferisin; vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine
bak. o hayat sefinesi ne kadar kıymettar olduğunu ve ne
kadar güzel faydalar verdiğini ve o sefine sahibi zatın ne
kadar kerîm ve rahîm olduğunu düşün, mesrur ol ve
şükret. Ve anla ki, vazifeni istikametle yaptığın vakit, o
sefinenin verdiği bütün netaiç, bir cihetle senin defter-i
a’maline geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi temin eder, se-
ni ebedî ihya eder.
YEDİNCİ KELİME
o
â«/
ªo
`jn
h
: Yani,
mevti veren Odur. Yani, hayat vazife-
sinden terhis eder, fânî dünyadan yerini tebdil eder, kül-
fet-i hizmetten azat eder.
Yani, hayat-ı fâniyeden, seni
hayat-ı bâkiyeye alır.
İşte şu kelime, şöylece fânî cin ve inse bağırır, der ki:
sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ de-
ğil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem
AsA-yı MûsA
o
nuncu
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 373 |
yirminCi mekTup
mesrur:
sürurlu, sevinçli, mem-
nun.
mevt:
ölüm, vefat.
müjde:
sevindirici haber, iyi haber.
nefer:
asker.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
netice:
sonuç.
nida etme:
çağırma, seslenme.
Rahîm:
çok merhametli olan, esir-
geyen, koruyan, acıyan Allah.
sefine:
gemi, vapur.
sefine-i vücut:
insan bedeni.
şükretmek:
görülen bir iyiliğe kar-
şılık hoşnutluk, memnunluk ve
minnettarlık ifade etmek.
tebdil etme:
değiştirme.
tedarik etme:
sağlama, karşılama,
temin etme.
tekâlif:
yükler, sorumluluklar.
temin etme:
sağlama, elde etme.
terhis etme:
serbest bırakma.
vazife:
görev, iş.
Zat:
sonsuz büyüklük ve yücelik
sahibi Allah.
âciz:
gücü yetmez, güçsüz.
adem:
yokluk.
azat etme:
serbest bırakma.
beşer:
insan, âdemoğlu.
cihet:
yön.
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kayde-
dildiği defter.
dünyevî:
dünya ile ilgili.
ebedî:
hiç son bulmayacak şe-
kilde süren.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
fânî:
ölümlü, geçici.
fenâ:
son bulma, ölümlülük;
yok olma.
firak-ı ebedî:
sonsuz ayrılık.
gaye:
maksat, hedef.
hayat-ı bâkiye:
sonsuz hayat,
ahiret hayatı.
hayat-ı fâniye:
geçici, ölümlü.
Hayy-ı Kayyum:
her canlıya
hayat veren ve onları ayakta
tutan, Allah.
hüzün:
üzüntü.
idam:
yok etmek.
ihya:
hayat verme, canlandır-
ma, diriltme.
inkıraz:
son bulma.
ins:
insan.
istikamet:
doğruluk, dürüst-
lük.
Kerîm:
yarattıklarına karşılık
beklemeden bağışta bulunan,
kullarına nimetler ihsan eden,
günahları örten, günah işleye-
ni affeden, Allah.
kesretli:
çok.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
külfet-i hizmet:
hizmetin zah-
meti, zorluğu.
levazımat:
ihtiyaç maddeleri.
masarif:
masraflar.