Asâ-yı Mûsa - page 234

“Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Ben musahhar bir
memurum. seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım.
Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî malik
olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle manevî cevher-
ler ve göz, kulak gibi antika sanatlar var ki, benim dük-
kânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir” der, müd-
deiyi tekdir eder.
sonra, o müddei döner, firavunlaşmış felsefe lisanıyla
der ki:
“Madem kendine malik ve sahip değilsin, bir hizmet-
kârsın; esbap namına benimsin” der.
o vakit güneş, hak ve hakikat namına ve ubudiyet li-
sanıyla der ki:
“Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ul-
vî yıldızları icat eden ve semavatında kemal-i hikmetle
yerleştiren ve kemal-i haşmetle döndüren ve kemal-i ziy-
netle süslendiren bir zat olabilir.”
sonra, o müddei, kalbinden der ki: “Yıldızlar çok ka-
labalıktırlar. Hem dağınık, karma karışık görünüyorlar.
Belki onların içinde, müvekkillerim namına bir şey kaza-
nırım” der, onların içine girer. onlara esbap namına, şe-
rikleri hesabına ve tuğyan etmiş felsefe lisanıyla, nücum-
perest olan sabiiyyunların dedikleri gibi der ki:
“sizler, pek çok dağınık olduğunuzdan, ayrı ayrı hâ-
kimlerin taht-ı hükmünde bulunuyorsunuz.”
o vakit, yıldızlar namına bir yıldız der ki:
antika:
kıymetli, değerli.
cevher:
öz, can.
daire-i iktidar:
güç, kuvvet dairesi,
sahası.
emsal:
örnekler, benzer.
esbap:
sebepler.
felsefe:
madde ve hayatı başlan-
gıç ve gaye bakımından inceleyen
ilim.
firavun:
imansız, kâfir, azgın.
hak:
doğru.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
hâkim:
her şeyi hükmü altın-
da tutan.
hâşâ:
asla.
hesabına:
adına, namına.
hizmetkâr:
hizmetçi.
icat:
meydana getirme, yap-
ma.
kellâ:
hiç bir zaman, kat’iyen.
kemal-i haşmet:
mükemmel
büyüklük ve heybet.
kemal-i hikmet:
mükemmel
hikmet ve gaye.
kemal-i ziynet:
mükemmel
bir süsleme.
lisan:
dil.
lisanıyla:.
malik:
sahip.
manevî:
maddî olmayan.
memur:
görevli.
misafirhane:
geçici konakla-
nan yer, konuk evi.
mumdar:
aydınlatan.
musahhar:
emir altına giren.
müddei:
iddia sahibi, davacı.
müvekkil:
vekâlet veren.
namına:
adına.
nücumperest:
yıldızlara ta-
pan.
sabiiyyun:
yıldıza tapan sap-
kınlar.
semavat:
semalar, gökler.
seyyid:
efendi.
şerik:
ortak.
taht-ı hüküm:
hüküm ve ida-
re altında.
tuğyan:
azgınlık.
ubudiyet:
kulluk.
ulvî:
yüksek, yüce.
vakit:
zaman.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
BirinCi mevkIf / 32. sÖZ
| 234 |
i
kinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,224,225,226,227,228,229,230,231,232,233 235,236,237,238,239,240,241,242,243,244,...570
Powered by FlippingBook