kemal-i saltanatını ve cemal-i sanatını öylece nazar-ı dik-
kate gösteriyorlar.
p
án
©r
æs
°üdG p
¿G n
õ u
Jp
G n
™n
e p
án
?r
?p
ÿr
G p
?Én
¶ p
àr
fp
G n
™n
e
: Hem, diyor ki: “sema-
nın yüzündeki mahlûkatın intizamını, dakik mizanlar
içinde masnuatın mevzuniyetini gör ve anla ki, onların
sânii ne kadar kadîr ve ne kadar Hakîm olduğunu bil.”
evet, muhtelif ve küçük cirimleri veyahut hayvanları
döndüren ve bir vazife için çeviren ve bir mizan-ı mah-
sus ile her birini muayyen bir yolda sevk eden bir zatın
derece-i iktidar ve hikmetini; ve hareket eden cirimlerin
ona derece-i itaat ve musahhariyetlerini gösterdikleri gi-
bi, koca semavat, o dehşetli azametiyle, hadsiz yıldızla-
rıyla ve o yıldızlar da dehşetli büyüklükleriyle ve gayet
şiddetli hareketleriyle beraber zerre miktar ve bir saniye-
cik kadar hudutlarından tecavüz etmemeleri, bir aşire-i
dakika kadar vazifelerinden geri kalmamaları, sâni-i zül-
celâl’lerinin ne kadar dakik bir mizan-ı mahsus ile rubu-
biyetini icra ettiğini nazar-ı dikkate gösterirler.
Hem de, şu ayet gibi, sure-i Amme’de ve sair ayetler-
de beyan olunan teshir-i şems ve kamer ve nücumla işa-
ret ettiği gibi,
o
øp
?r
©o
J Én
¡p
eƒo
éo
f oD
ƒo
?r
Än
?n
J Én
¡p
MÉn
Ñr
°üp
e o
?o
¡r
?n
¡n
J Én
¡p
LGn
ôp
°S o
™o
°ûr
©n
°ûn
J
m
ABÉ n
¡ p
àr
f p
G n
BÓp
H k
án
æn
£r
?n
°S Én
¡t
ædG p
?r
gn
’p
Yani, semanın müzeyyen tavanına, güneş gibi ışık
verici, ısındırıcı bir lâmbayı takmak; gece gündüz hatla-
rıyla, kış yaz sahifelerinde mektubat-ı samedâniyeyi
aşire-i dakika:
bir dakikanın 60
üzeri 10’da biri uzunluğunda bir
zaman dilimi.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük.
beyan:
anlatma, açık söyleme.
cemal-i sanat:
sanattaki güzellik.
cirim:
vücut, kütle.
dakik:
ince, nazik.
dehşetli:
korkutucu, ürkütücü.
derece-i iktidar:
güç yetirme de-
recesi.
derece-i itaat:
emre boyun eğme
dereceleri.
gayet:
çok, son derece.
hadsiz:
sınırsız.
Hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan Allah.
hikmet:
her şeyin belirli gayelere
yönelik olarak, manalı, faydalı ve
tam yerli yerinde olması.
hudut:
sınırlar.
icra:
yürütme.
intizam:
düzgünlük, nizam.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten Allah.
kamer:
ay.
kemal-i saltanat:
saltanatın mü-
kemmelliği.
mahlûkat:
yaratılmışlar.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mektubat-i samedâniye:
Ce-
nab-ı Hakkın isim ve sıfatlarını
anlatan, Allah’ın birliğini göste-
ren varlıklar.
mevzuniyet:
mevzunluk, uy-
gunluk.
mizan:
ölçü.
mizan-ı mahsus:
hususî bir öl-
çü.
muayyen:
belirli.
muhtelif:
çeşitli.
musahhariyet:
emre boyun
eğme hâli.
müzeyyen:
ziynetlendirilmiş,
süslenmiş.
nazar-i dikkat:
dikkatli bakış.
nücum:
yıldızlar.
rububiyet:
rablık; Allah’ın her
bir varlığa muhtaç olduğu şey-
leri vermesi, onları terbiye
edip idare ve hâkimiyeti altın-
da bulundurması.
sahife:
sayfa.
sair:
diğer, öteki.
sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
sâni-i Zülcelâl:
sonsuz celâl
sahibi ve her şeyi sanatlı yara-
tan Allah.
sema:
gökyüzü.
semavat:
semalar, gökler.
sure-i Amme:
Amme suresi.
tecavüz:
haddini asma, aşırı
gitme.
teshir-i şems:
güneşin emre
boyun eğdirilmesi.
vazife:
görev.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zerre:
maddenin en küçük
parçası.
ziynetli:
süslü.
BirinCi mevkIf / 32. sÖZ
| 240 |
i
kinci
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA