Asâ-yı Mûsa - page 249

İKİNCİ MUHAL
eğer her şey, Vahid-i ehad olan kadîr-i zülcelâl’e ve-
rilmezse, belki esbaba isnat edilse, lâzım gelir ki, âlemin
pek çok anasır ve esbabı, her bir zîhayatın vücudunda
müdahalesi bulunsun. Hâlbuki, sinek gibi bir küçük mah-
lûkun vücudunda, kemal-i intizamla, gayet hassas bir mi-
zan ve tam bir ittifakla, muhtelif ve birbirine zıt, müba-
yin esbabın içtimaı o kadar zahir bir muhaldir ki, sinek
kanadı kadar şuuru bulunan, “Bu muhaldir, olamaz” di-
yecektir.
evet, bir sineğin küçücük cismi, kâinatın ekser anasır ve
esbabıyla alâkadardır, belki bir hulâsasıdır. eğer kadîr-i
ezeliyeye verilmezse, o esbab-ı maddiye, onun vücudu
yanında bizzat hazır bulunmak lâzım; belki onun küçücük
cismine girmek gerektir. Belki, cisminin küçük bir numu-
nesi olan gözündeki bir hücresine girmeleri icap ediyor.
Çünkü, sebep maddî ise, müsebbebin yanında ve içinde
bulunması lâzım geliyor. Şu hâlde, iki sineğin iğne ucu
gibi parmakları yerleşmeyen o hücrecikte, erkân-ı âlem
ve anasır ve tabâyiîn, maddeten içinde bulunup, usta gi-
bi içinde çalıştıklarını kabul etmek lâzım geliyor. İşte, so-
festaînin en eblehleri dahi böyle bir meslekten utanıyor.
ÜÇÜNCÜ MUHAL
p
óp
MGn
ƒr
dG p
øn
Y s
’p
G o
Qo
ór
°ün
j n
’ o
óp
MGn
ƒr
dn
G
kaide-i mukarreresiyle,
“Bir
mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vahitten, bir elden
sudûr edebilir.”
Hususan o mevcut, gayet mükemmel bir
AsA-yı MûsA
ü
çüncü
H
üccet
-
i
i
ManiYe
| 249 |
23. lem’a / TaBiaT risalesi
tot.
mevcut:
var olan, varlık.
mizan:
terazi, ölçü.
muhal:
imkânsızlık, olabilmesi,
düşünülemeyen.
muhtelif:
değişik, çeşitli.
mübayin:
başka türlü, ayrı.
müdahale:
karışma.
mükemmel:
kusursuz, olgun, tam.
müsebbep:
sebebin sonucu ola-
rak meydana getirilen.
numune:
örnek.
sofestaî:
safsatacı, olumlu veya
olumsuz hiç bir hükme varmayan,
kâinatın yaratıcısını kabul etme-
yen hatta kendilerini de inkâr
eden kuşkucu filozof.
sudûr etme:
sâdır olma, meydana
çıkma, olma.
şuur:
idrak, anlayış, bilinç, varlıkla-
rın farkına varma.
tabâyi:
tabiattaki temel unsurlar,
özellikler.
vahdet:
birlik.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah
(c.c.).
vahit:
bir.
vücut:
var olma, varlık.
zahir:
açık, görünen.
zîhayat:
hayat sahibi.
alâkadar:
ilgili, münasebetli.
âlem:
dünya, evren.
anasır:
unsurlar, elementler.
cisim:
beden, gövde.
ebleh:
pek akılsız, ahmak.
ekser:
pek çok.
erkân-ı âlem:
maddî âlemin
temel esasları.
esbab-ı maddiye:
maddî se-
bepler.
esbap:
nedenler, sebepler.
gayet:
son derece, çok.
hassas:
incelikli, ölçülü, yapımı
ve bakımı özen isteyen.
hulâsa:
bir şeyin özü.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hücre:
canlı varlıkların en kü-
çük yapısı.
icap etmek:
gerekli olmak.
içtima:
cem olma, toplanma.
isnat etmek:
dayandırmak.
ittifak:
birleşme, birlik.
Kadîr-i Ezelî:
her şeye gücü
yeten, varlığının evveli olma-
yan, Allah.
Kadîr-i Zülcelâl:
büyüklük sa-
hibi ve her şeye gücü yeten
Allah.
kaide-i mukarrere:
kesinleş-
miş, üzerinde karar kılınmış,
yerleşmiş kural.
kâinat:
bütün âlemler, varlık-
lar, evren.
kemal-i intizam:
tam ve ek-
siksiz düzen.
lâzım:
gerekli, lüzumlu.
maddeten:
madde ve cisim
olarak.
maddî:
madde ile ilgili, cisim.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
meslek:
gidiş, tutulan yol, me-
1...,239,240,241,242,243,244,245,246,247,248 250,251,252,253,254,255,256,257,258,259,...570
Powered by FlippingBook