Asâ-yı Mûsa - page 250

intizam ve hassas bir mizan içinde ve cami’ bir hayata
mazhar ise, bilbedahe, sebeb-i ihtilâf ve keşmekeş olan
müteaddit ellerden çıkmadığını, belki gayet kadîr, hakîm
olan bir tek elden çıktığını gösterdiği hâlde; hadsiz ve
camit ve cahil, mütecaviz, şuursuz, karma karışıklık
içinde, kör, sağır esbab-ı tabiiyenin karma karışık elleri-
ne –hadsiz imkânat yolları içinde ve içtima ve ihtilâtla o
esbabın körlüğü, sağırlığı ziyadeleştiği hâlde– o munta-
zam ve mevzun ve vahit bir mevcudu onlara isnat etmek,
yüz muhali birden kabul etmek gibi akıldan uzaktır.
Haydi, bu muhalden kat-ı nazar, esbab-ı maddiyenin
elbette tesirleri, mübaşeretle ve temasla olur. Hâlbuki, o
esbab-ı tabiiyenin temasları, zîhayat mevcutların zahirle-
riyledir. Hâlbuki görüyoruz ki, o esbab-ı maddiyenin elle-
ri yetişmediği ve temas edemedikleri o zîhayatın bâtını,
on defa zahirinden daha muntazam, daha lâtif, sanatça
daha mükemmeldir. esbab-ı maddiyenin elleri ve aletle-
riyle hiçbir cihetle yerleşemedikleri, belki tam zahirine de
temas edemedikleri küçücük zîhayat, küçücük hayvancık-
lar, en büyük mahlûklardan daha ziyade sanatça acip, hil-
katçe bedî bir surette oldukları hâlde, o camit, cahil, ka-
ba, uzak, büyük ve birbirine zıt olan sağır, kör esbaba is-
nat etmek, yüz derece kör, bin derece sağır olmakla olur!
aMMa İKİNCİ MeseLe
teşekkele binefsihî
’dir.
Yani, “kendi kendine teşekkül ediyor.” İşte bu cümlenin
dahi çok muhalâtı var; çok cihetle batıldır, muhaldir. nu-
mune için, muhalâtından üç tanesini beyan ederiz.
acip:
şaşılan ve hayret verici şey;
garip.
alet:
vasıta, araç, sebep.
batıl:
gerçek dışı, boş, düzme, an-
lamsız olan.
bâtın:
iç yüz.
bedî:
eşsiz güzel.
beyan etmek:
açıklamak, izah et-
mek.
bilbedahe:
açıktan, aşikâr olarak.
cahil:
bilgisiz.
cami:
toplayan, geniş, kapsamlı.
camit:
ruhsuz, sert, cansız.
cihet:
yön, taraf.
esbab-ı maddiye:
maddî sebep-
ler.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, doğal se-
bepler.
esbap:
nedenler, sebepler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakîm:
her şeyi bir maksatla uy-
gun ve hikmetle yaratan.
hassas:
incelikli, ölçülü, yapımı ve
bakımı özen isteyen.
hilkat:
yaratılış.
içtima:
toplanma, bir araya gelme.
ihtilât:
karışıklık.
imkânat:
olabilirlikler, ihtimaller.
intizam:
düzgünlük, nizam.
isnat etmek:
dayandırmak.
kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten.
kat-ı nazar:
dikkate almamak, na-
zara almamak.
keşmekeş:
karışıklık.
lâtif:
hoş, güzel, narin.
mahlûk:
Allah tarafından ya-
ratılmış, yaratık.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer,
zuhur ettiği, göründüğü yer.
mesele:
önemli konu.
mevcut:
var olan, varlık.
mevzun:
dengeli, ölçülü.
mizan:
terazi, ölçü.
muhal:
imkânsız, olabilmesi,
düşünülemeyen.
muhalât:
imkânsızlıklar, ol-
ması mümkün olmayanlar.
muntazam:
nizamlı, düzgün.
mübaşeret:
doğrudan bağlan-
tıya geçme, girişme.
mükemmel:
kemal bulmuş,
kusursuz, tam.
müteaddit:
değişik, çeşitli.
mütecaviz:
saldırgan, sınırı ve
haddi aşan.
numune:
örnek.
sebep-i ihtilâf:
anlaşmazlık,
ayrılık nedeni.
suret:
biçim, tarz, şekil.
şuursuz:
bilinçsiz, anlayıştan
yoksun.
temas etme:
değmek; ulaş-
ma, bağlantı kurma.
temas:
değmek; ulaşım, bağ-
lantı.
tesir:
etki, iz.
teşekkele binefsihî:
kendine
kendine şekilleniyor, oluşuyor,
olup bitiyor.
teşekkül etme:
şekillenme,
meydana gelme, olma.
vahit:
bir.
zahir:
görünen, dış görünüş.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
ziyade:
fazla.
TaBiaT risalesi / 23. lem’a
| 250 |
ü
çüncü
H
üccet
-
i
i
ManiYe
AsA-yı MûsA
1...,240,241,242,243,244,245,246,247,248,249 251,252,253,254,255,256,257,258,259,260,...570
Powered by FlippingBook