İnsan-ı âsi, “Çürümüş kemikleri kim diriltecek” diye, meydan okur gibi inkârına karşı, Kur’ân der: “Kim bidâyeten yaratmış ise, o diriltecek. O yaratan Zât ise her bir şeyi her bir keyfiyette bilir. Hem, size yeşil ağaçtan ateş çıkaran bir Zât, çürümüş kemiğe hayat verebilir. İşte şu kelâm, diriltmek dâvâsına müteaddit cihetlerle bakar, ispat eder.
• Evvelâ, insana karşı ettiği silsile-i ihsanâtı şu kelâmıyla başlar, tahrik eder, hatıra getirir, başka âyetlerde tafsil ettiği için kısa keser, akla havale eder. Yani, “Size ağaçtan meyveyi ve ateşi ve ottan erzakı ve hubûbu ve topraktan hubûbâtı ve nebâtâtı verdiği gibi, zemini size hoş—her bir erzakınız içinde konulmuş—bir beşik ve âlemi güzel ve bütün levâzımâtınız içinde bulunur bir saray yapan bir Zâttan kaçıp, başıboş kalıp, ademe gidip, saklanılmaz; vazifesiz olup, kabre girip, uyandırılmamak üzere rahat yatamazsınız.”
• Sonra, o dâvânın bir deliline işaret eder, “Yem yeşil ağaç” (Yâsin Sûresi: 80.) kelimesiyle remzen der: “Ey haşri inkâr eden adam! Ağaçlara bak; kışta ölmüş, kemikler gibi hadsiz ağaçları baharda dirilten, yeşillendiren, hattâ her bir ağaçta yaprak ve çiçek ve meyve cihetiyle üç haşrin numûnelerini gösteren bir Zâta karşı inkâr ile, istib’âd ile kudretine meydan okunmaz.”
• Sonra, bir delile daha işaret eder, der: “Size ağaç gibi kesif, sakîl, karanlıklı bir maddeden ateş gibi latîf, hafif, nurânî bir maddeyi çıkaran bir Zâttan, odun gibi kemiklere ateş gibi bir hayat ve nur gibi bir şuur vermeyi nasıl istib’âd ediyorsunuz?”
• Sonra, bir delile daha tasrih eder, der ki: “Bedevîler için kibrit yerine ateş çıkaran meşhur ağacın, yeşil iken iki dalı birbirine sürüldüğü vakit ateşi yaratan ve rutûbetiyle yeşil ve hararetiyle kuru gibi iki zıd tabiatı cem’ edip, onu buna menşe’ etmekle, her bir şey, hattâ anâsır-ı asliye ve tabâyî-i esâsiye O’nun emrine bakar, O’nun kuvvetiyle hareket eder. Hiçbirisi, başıboş olup tabiatıyla hareket etmediğini gösteren bir Zâttan, topraktan yapılan ve sonra toprağa dönen insanı topraktan yeniden çıkarması istib’âd edilmez, isyan ile O’na meydan okunmaz.”
Sözler, 25. Söz, s. 364