Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirâne iftihar etmektir.
Ehl-i tasavvufun mabeyninde fenâ fi’ş-şeyh, fenâ fi’r-resul ıstılahatı var. Ben sofî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte fenâfi’l-ihvan suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fânî olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.
Zaten mesleğimizin esası uhuvvettir. Peder ile evlât, şeyh ile mürid mabeynindeki vasıta değildir. Belki hakikî kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz haliliye olduğu için meşrebimiz hıllettir. Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder. Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır. Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.
Evet, yol iki görünüyor. Cadde-i kübra-i Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar, bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var. İnşaallah, Risale-i Nur yoluyla Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.
Ey hizmet-i Kur’âniyede arkadaşlarım!
İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir. Evet, ihlâsı zedeleyen ve riyaya ve dünyaya sevk eden tûl-i emel olduğu gibi, riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, rabıta-i mevttir. Yani, ölümünü düşünüp, dünyanın fânî olduğunu mülâhaza edip, nefsin desiselerinden kurtulmaktır...
Lem’alar, 21. Lem’a, s. 278
LÛGATÇE:
cadde-i kübra-i Kur’âniye: Kur’ân’ın büyük caddesi.
fenâfi’l-ihvan: kardeşlerinde fânî olmak, kardeşlerinin sevinçleriyle sevinip acılarıyla üzülmek derecesinde onlarla bütünleşmek.
fenâ fi’r-resul: bütün varlığını Hz. Peygamberin şahsiyetine feda etmek, fenâ etmek.
fenâ fi’ş-şeyh: şeyhinde, mürşidinde fani olmak manasındaki, tasavvufa ait bir terim.
haliliye: Hz. İbrahim’den gelen “Allah dostluğu” makamı; samimî dostluk ve kardeşlik mesleği.
hıllet: Hz. İbrahim’in dostluk makamı; samimî dostluk.
mabeyn: ara.
meziyyat: meziyetler, güzel ahlâk ve huylar.
rabıta-i mevt: ölümü düşünmek.
sofî: tasavvuf erbabı, mutasavvıf.
şakirâne: şükredercesine, şükretmek suretiyle.
tefânî: birbirinde fânî olma, fikren arkadaşının meziyet ve hissiyatı ile yaşama.
tûl-i emel: sonu gelmez arzu, tükenmez hırs, tamah.
uhuvvet: kardeşlik.
üssü’l-esas: temel esas.