"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demek, bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor

Risale-i Nur'dan
18 Ağustos 2024, Pazar
DÖRDÜNCÜ SURET

Bak, hadd ü hesaba gelmeyen şu sergilerde olan misilsiz mücevherat, şu sofralarda olan emsalsiz mat’ûmât gösteriyorlar ki, bu yerlerin padişahının hadsiz bir sehaveti, hesapsız dolu hazineleri vardır.

Hâlbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister. Hem ister ki, o ziyafetten telezzüz edenler, orada devam etsinler; tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler. Çünkü zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir.

Bu sergilere bak ve şu ilânlara dikkat et ve bu dellâllara kulak ver ki, mu’ciznüma bir padişahın antika sanatlarını teşkil ve teşhir ediyorlar, kemâlâtını gösteriyorlar, misilsiz cemal-i manevîsini beyan ediyorlar, hüsn-ü mahfîsinin letaifinden bahsediyorlar. Demek, onun pek mühim, hayret verici kemâlât ve cemal-i manevîsi vardır.

Gizli, kusursuz kemâl ise, takdir edici, istihsan edici, “Maşaallah” deyip müşahede edicilerin başlarında teşhir ister. Mahfî, nazirsiz cemal ise, görünmek ve görmek ister. Yani, kendi cemalini iki vecihle görmek (biri muhtelif âyinelerde bizzat müşahede etmek, diğeri müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müşahedesi ile müşahede etmek) ister; hem görmek, hem görünmek, hem daimî müşahede, hem ebedî işhad ister. 

Hem o daimî cemal, müştak seyirci ve istihsan edicilerin devam-ı vücutlarını ister. Çünkü daimî bir cemal, zail müştaka razı olamaz. Zira dönmemek üzere zevale mahkûm olan bir seyirci, zevalin tasavvuruyla, muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder. Çünkü insan bilmediği ve yetişmediği şeye düşmandır.

Hâlbuki şu misafirhanelerden, herkes çabuk gidip kayboluyor; o kemâl ve o cemalin bir ışığını, belki zayıf bir gölgesini, bir anda bakıp doymadan gidiyor.

Demek, bir seyrangâh-ı daimîye gidiliyor.

Sözler, Yeni Asya Neşriyat, 

İstanbul-2023, s. 69

LÛ­GAT­ÇE:

adavet: düşmanlık.

dâr-ı ziyafet: ziyafet yeri.

dellâl: ilân edici, duyurucu.

firak: ayrılık.

hüsn-ü mahfî: gizli güzellik.

istihsan: güzel bulma, beğenme.

işhad: şahitlik, tanıklık.

letaif: incelikler, güzellikler.

mahfî: gizli, saklı.

mat’ûmât: yiyecekler.

mu’ciznüma: mu’cizeler gösteren; benzersiz, harika işler yapan.

nazirsiz: benzersiz, eşsiz.

sehavet: cömertlik, el açıklığı.

seyrangâh-ı daimî: devamlı bir seyir ve gezme yeri.

zail: yok olan.

zeval: yok olma, sona erme.

zeval-i elem: üzüntü ve acının yok olması.

zeval-i lezzet: lezzetin sona ermesi.

Okunma Sayısı: 1089
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    18.8.2024 22:52:09

    "Hâlbuki böyle bir sehavet ve tükenmez hazineler, daimî ve istenilen her şey içinde bulunur bir dâr-ı ziyafet ister. Hem ister ki, o ziyafetten telezzüz edenler, orada devam etsinler; tâ zeval ve firak ile elem çekmesinler. Çünkü zeval-i elem lezzet olduğu gibi, zeval-i lezzet dahi elemdir." Elem-lezzet rabıtası gayet cay-i dikkattir.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı