Bir gemi düşünelim uzun yıllardır görev yapmış.
Her bir parçası bozulduğunda veya hasar gördüğünde o parçası değiştirilmiş. Zaman zaman bütün parçaları değiştirildiği taktirde, her parçası ilkinden farklı bu gemi eski haline kıyasen aynı gemi mi, yoksa farklı bir gemi mi?
Theseus’un gemisi adı altında sorulan bu sorunun cevabı: Evet, gemi aynı gemi kalıyor, çünkü o gemiyi gemi yapan, sadece o gemide kullanılan parçalardan ibaret olmadığından.
Cismimizdeki zerreler ve hücreler de her daim yenileniyorlar, madde olarak bizi tarif eden zerreler değişseler de, temsildeki gibi biz biz olmaktan çıkmıyoruz.
Tıpkı bunun gibi, mensub olduğumuz vücud sadece hizmette bulunan şahısların zâtlarından ibaret değil, bilakis her bir ferdin maneviyatıyla kuvvet kazanan şahs-ı manevîsidir.
Bu nedendendir ki, “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak, biz yine birbirimizle beraberiz.” (1)
Yani temsildeki gemiden ziyade, zahir ferdler değişseler, bâtınen hatta şahs-ı manevînin ruhu kuvvet kazanıyor.
Fakat bu müjdeler ve haseneler bizi gaflete sevk edip, tenperverliğe yol açmasın.
“Gözümde ne Cennet sevdası var ne Cehennem korkusu. […] Milletimizin imanını selâmette görürsem Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.” (2) diyen Üstadın talebelerine yakışırı imanları kurtarma gayretinde her vaktimizi sarf etmek, gördüğümüz her ihtiyaca derhal yetişmek.
Böylelikle hizmette oluşan açıkları derhal doldurmamız gerekir, nerede kaldırılacak bir taş varsa, elimizi onun altına koymalıyız. Bu bağlamda açıkların baştan oluşmaması ve hizmetin devamını hizmet esnasında dahî düşünmemiz gerekir.
Bunun için en gerekli temel esaslar tefânî ve ihlasın sırrın sırrı’dır:
“Bu sırrın sırrı şudur ki: Hakikî, samimî bir ittifakta her bir ferd, sair kardeşlerin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güya on hakikî müttehid adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda manevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.” (3)
Yani, samimi bir muhabbet ve irtibat ile, her bir meseleden haberdar olmak gerekir. Bir bilgiyi sadece bir kişi biliyor ise ve bir faatliyeti sadece bir kişi uyguluyor ise, o bilgi unutulmaya ve o faaliyet terk edilmeye mahkumdur.
Bakî olan yalnız Allah’tır, fakat onun bekâsına sarılan, fenâlıktan kurtulur ve bekaya kavuşur.
Bu bağlamda hizmetin devamı için müfritâne irtibat ve karşılıksız sevgi ve muhabbet beslemeliyiz, bir birimizin hal ve ahvalinden haberdar olup, ihtiyaç halinde birbirimize derhal yardım etmeliyiz.
Dipnotlar:
1. Şuâlar, On Dördüncü Şuâ
2. Tarihçe-i Hayat, Tahliller, Uzun Bir Ayrılıktan Sonra
3. Lem’âlar, Yirmi Birinci Lem’â, İkinci Düsturunuz