“Ademden eşyayı çıkartan kudret, o eşyayı mühmel ve başıboş bırakmaz. Ancak hikmetin murakabe ve nezareti altında terbiye eder ve ettirir.”1
Mesela, bir tohumu, toprağın altında çimlendirir; yağmurla sular ve güneşin ısısı ile toprağın yüzüne çıkarıp yaratılış gayesine yönlendirir. İnsan ise, anne karnına düstüğü andan itibaren hikmetin düsturları ile belli mertebelerden geçtikten sonra bebek olarak dünyaya gönderip, sonraki süreçlerdede ise, göndermiş olduğu peyğanberler ve semavi kitaplarla yaratmasındaki gayesine yönlendirir.
“O ki, yaratıp mükemmel şekil ve sisteme koyar; ve O’dur ki, her şey için bir ölcü takdir ve tayin buyurup, onu bu gaye ve vazifelere yönlendirir.” âyetleri bu hakikata işaret eder.”2
Demek ki, Cenab-ı Allah (cc) harici varlık âleminde yok iken var ettiği varlıkları da hiçbir zaman ihmal edip, başıboş bırakmaz. Hal böyle iken materyalistler, insan aklının kavrayışının çok ötesinde bir düzen, intizam ve denge içindeki kâinatı başıboşluğa, gayesizliğe ve failsizliğe mahkum ederler.
Bediüzzaman Hazretleri “Zîrâ, şu misafirhâne-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gâyesiz göremezsin; nasıl, sen nizamsız, gâyesiz kalabilirsin?”3 diyerek, insanı vazifesinin şuurunda olmaya davet eder.
Evet,”Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lazım olan levazımatı tedarik etmekle mükelleftir.” 4
Allah (cc) insanı bu dünyaya kendisine kulluk ve ibadet etmek için göndermiş ve bu yüzden insanın fıtratını da ibadet ve kulluğa göre donatmıştır.
“İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir.”5
Demek ki “Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.” 6
Öyle ise, “Ey insan! Aklını başına al. Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muavenet ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine lebbeyk dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin? Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor. Sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir.” 7
Dipnotlar
1- İşarâtü’l İ’caz, Bakara süresi 20. ayet tefsirinde
2- A’la Süresi/87:2-3
3- Sözler, On Dördüncü Söz, Hatime
4- Sözler, Yirminci Söz
5- Lem’alar - Yirmi Beşinci Lem’a
6- Lem’alar - İkinci Lem’a
7- Lem’alar, On Dördüncü Lem’a, İkinci Makam