1960’lı yıllarda bilhassa ‘Üstad, Risâle-i Nur ve Nur Talebeleri’ aleyhinde basında çıkan yayınlara mukabil müsbet manada yayınlar ortaya koyup dâvâmızı müdafaa edebilmek için camiâ içerisinde gazete ihtiyacı doğmuştu. Bunun üzerine Ankara’da 15 Kasım 1963’te “İhlâs” isimli bir gazete yayınlanmaya başladı.
Tabloit boyda olan bu gazete haftalık çıkıyordu. Pek çok okuyucuya ulaşmıştık. Bazı arkadaşlarla gazetelerin bir kısmını elden ulaştırmaya çalışıyorduk. Bu gayeyle bir keresinde Konya yoluyla Isparta’ya gitmiştik. Isparta’da gazetemiz aleyhine fırtınalar kopmuştu o zaman. Çünkü biz gazetemizi hem halka satıyor, hem de cami önlerinde teşhir ediyorduk. Bu arada Isparta Emniyet Müdürü geldi. “Aldığım habere göre gazeteniz kapanmış” dedi. Biz de bunu ciddiye alarak, Emniyet’e gittik. “Bize kararı göster” dedik, gösteremedi. Bu duruma kızdık, valiyi aradık. Vali yerinde yoktu, bunun yerine vali yardımcısını bulduk. “Şöyle oturalım, sizinle konuşalım” dedi. “Siz buralara niye geldiniz?” diye sordu.
Biz iki kişi idik, arkadaşım Ankara’nın o zamanki Kırıkkale ilçesinde berberdi. Önce ona sordu:
“Senin ne işin var, buralara gelmişin?”
“İşlerimizi çıraklar yürütüyordu. Ben de arkadaşla yola çıktım.” dedi.
Beni kastederek:
“O niye geliyor?” Ben de cevaben:
“Erzurum’un uzak köylerinden çiftçiyim. Mevsim kıştı, iş yapamıyorduk; biz de bu arkadaşla beraber bir yolculuğa çıkmış olduk. Fakat Isparta’dan ayrılmak isterken sizin emniyetiniz bizi meşgul etti.” dedim.
Isparta’da Mustafa Ezener isimli rahmetli bir ağabeyimiz vardı. O da bizden ayrılmıyordu. Dâvâmızı kahramanca müdafaa ediyordu.
Biz zaten Emniyet’te yeterince sorgulanmıştık. Oradan müsaade isteyip ayrıldık. Zaten vali yardımcısı bize “Buradan ayrılın da, nereye giderseniz gidin” diyordu. Oradan Denizli’ye geçtik. Denizli’den İzmir yolu ile Tire’ye gittik. Tire’de gazete dağıtırken bir tanesini orada bir polis almıştı. Benim de çantamda bir çok kitap ve mektup vardı. Orada yine Emniyet’e gittik. Namaz vakti gelmişti. Namaz kılmak istedik. “Şimdilik burası müsait değil, sonra kılarsınız” dediler. Çantamızı açtılar, içinden kitaplar mektuplar çıktı. Kitaplardan bir tanesi Ramazan ayının faziletini anlatıyordu. Bir tane daha vardı. O da Risâle-i Nur Talebeleri hakkında bilgi veriyordu. Ayrıca bazı okuyucu mektupları vardı. Bu mektupları bana sordular, ben de: “Biz bu mektupları değerlendiriyoruz. Yeri gelince gazetemizde bölüm bölüm yayınlıyoruz.” dedim. Bir kitap daha çıkardı, “Bu ne?” dedi. Onda da namazın fazileti ve duâlar yazılıydı. Ayrıca buna benzer yayınlar vardı. Emniyet müdürü “Otur, konuşalım” dedi. Ve sormaya başladı:
“Sizin gayeniz nedir?”
“Allah rızasıdır, başka bir şey değildir.”
“40-50 yıldır çalışıyorsunuz, yalnız Allah rızası olur mu? Bunun altında başka bir şey yok mu?”
“Bir insan 60 sene namaz kılıyor. Bu namazı kılarken ev ve araba istemeyi, dünya menfaati arzu etmeyi görmüyoruz.”
Bu cevabım üzerine müdür kızdı. “Zaten sizinle uğraşılmaz. Derdinizi savcıya anlatırsınız” dedi. Bizi savcıya gönderdi. Savcı dokümanları inceledi. “Ben bu kitapların mahsuru var mı, yok mu diye müftüye sorarım” diyerek kitapları bir yana ayırdı, gazeteleri bana iade etti. “Bunları istediğin gibi dağıtabilirsin” dedi. Ben de gazeteleri aldım. Bu şekilde bu macera da bitti. Biz de oradan ayrıldık.
O zaman Tire’de Nur Talebeleri aleyhine bir konferans tertip edilmişti. Bu konferansı ilçe müftüsü Turan Dursun ile sağlık müdürü beraber tertip etmişlerdi. Bu müftü yanlış hareketleri yüzünden Diyanet’ten atılıp sürgüne gönderildi. Sonra bazı kitaplar yazarak İslâmiyet aleyhine iftiralar kusmuştu... Onunla mücadelemiz çok oldu. Hatta bir ara Üstad Bediüzzaman’ın eserlerini karalayan konferansına tepki göstermek üzere İzmir’den bazı arkadaşlar bir ekip hâlinde gitmişlerdi. “Bu eserler beraat ettiği halde siz nasıl böyle bir konferans yaparsınız?” diye tepkilerini koymuşlardı.
Daha sonra da Zülfikar, Uhuvvet, İttihad gazetelerini çıkararak benzer mücadelelerimiz devam etti. Nihayet, günlük bir gazete olarak Yeni Asya’mız doğdu. İşte hâlâ devam ediyor, elhamdülillah. Allah güzel hizmetler nasip etsin, âmin.