“Eğlendiğimiz, yeyip içtiğimiz mekânlar, bindiğimiz arabalar, takındığımız mücevherler bizi soylu kılmaz. Soyluluk, ötekini işitebilmekten yapılma bir mücevherdir. Soylular, kalplerini bir mücevher gibi taşıyan ve kalpleriyle düşünen insanlardır. Bu ülkenin en soylu insanları, diğerlerinin acısını en çok içinde hissedenlerdir.”
Prof. Dr. Kemal Sayar
İlk defa Avrupa ve Amerika’da ortaya çıkarak, bütün ülkelere yayılan tüketim kültürü, insanlığın mutluluğunu da maalesef tüketti, bitirdi. Bu kültür, beraberinde aşırı harcamaları, gereksiz ihtiyaçları, insanî münasebetlerde sığlaşmayı, yabancılaşmayı ve yalnızlaşmayı da getirdi. Bugünün insanı bundan 50 yıl öncekilere kıyasla daha çok tüketirken, daha huzursuzdur.
Aşırı tüketim; tasarruf, kanaat, cömertlik, yardımseverlik gibi özellikleri eritti. Hırsları arttırdı. Tüketim kültürü, kalpleri katılaştırdı, merhamet ve şefkati yok etti. Bütün bunların sonucu olarak toplumsal şiddet de arttı. Bir yönüyle “kullan-at” şeklinde özetlenebilecek tüketim kültürü; insanları, şirketleri ve devletleri sadece menfaatler için yaşamaya yönlendirdi. Bu kültürün etkisiyle insanlar hayatı bir yardımlaşma olarak değil, bir mücadele olarak algıladılar. Böylece empati ve anlayış azaldı. Aşırı tüketim, gayrimeşru zevk ve iştahları kamçıladı.
Tüketim kültürüne karşı, bizim kültürümüzde yüzyıllardır var olan sohbet kültürünü canlandırmak gerekir. Sohbet kültürü, peygamberler tarafından insanlığa öğretilmiş bir kültürdür. İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (asm) ise, bu kültürü en mükemmel bir şekilde bütün dünyaya göstermiştir. Sahabeler, Peygamberimiz’le (asm) sohbet ederek İslâm’la tanışmışlar, sohbet ederek İslâm’ı başkalarına da öğretmişlerdir.
Daha sonraki yüzyıllarda yaşamış evliyalar, ârifler ve âlimler sohbet halkaları kurarak Kur’ân’ı ve hadisleri başkalarına aktardılar. Bu sayede İslâm kültür birikimi nesilden nesile geçerek bugünlere geldi.
Mevlâna’dan Yunus’a, İmam-ı Rabbanî’den Bediüzzaman’a bütün gönül erleri sohbet kültürü ile insanlığa hitap ettiler. Böylece nice fedakâr ruhlar yetişti, İslâm’ın nuru her yere ulaştı. Huzur iklimi ile orada bulunan herkesi kuşatan sohbetler, her gönüle şifa verdi.
Sohbet kültürü, günümüzde de bütün canlılığı ile yaşadığımız yüzyılı etkilemeye devam ediyor. Gönül sohbetlerinde demlenen çaylarla birlikte huzur, ferahlık ve sükûnet de demleniyor. Köy odalarında, misafirliklerde, dost meclislerinde sohbet ederek okunan kitaplar sayesinde dünya bir kere daha manevî olarak diriliyor.
Sohbet kültürünü canlandırmak, uygulamak isteyenlere şunları öneririz:
İlk önce 8-10 kişilik bir arkadaş grubu ile, haftanın belli bir gününde, bir evde veya bir çay bahçesinde, bir deniz kıyısında veya yemyeşil bir bahçede toplanın. Elinize Bediüzzaman’ın Sözleri’ni, Mevlâna’nın Mesnevî'sini veya Mehmet Akif’in Safahat'ını alın. Ama Risale-i Nur’dan bir eseri özellikle alın. Bir kişi, ilk olarak herhangi bir bölümden birkaç sayfa okusun. Sonra, okunan cümlelerden ne anladığınızı, bugünlerle olan benzerlikleri, farklılıkları anlatın. Cümlelerden hareketle yeni bağlantılar kurun. Modern insanın çektiği sıkıntılarla, o cümlelerde saklı anlamları kıyaslayın. Bu yöntemle dört-beş hafta boyunca sürekli bir araya gelin. Hem sohbet edin, hem de dış dünyanın yıpratıcı temposundan birkaç saatliğine uzaklaşın. Bu sohbet meclisine zaman zaman yeni arkadaşlarınızı çağırın. Sonra da bu uygulamayı bütün sene boyunca devam ettirin.
Sohbet kültürünü yaşamak ve canlandırmak isteyenler, bunlar üzerinde düşünsünler:
Bu asrın insanı çok yalnız ve yabancı. Kendine, ailesine, kültürüne, toplumuna, dünyaya, Allah’a uzak, yalnız ve yabancı… O, tüketim kültürüne esir olmuş. Kendi kültürünü bilmiyor, bilmek de istemiyor. Kendini kuşatan hayat biçiminden, kredi kartlarından, eğlence kültüründen, harcamalardan, borçlardan, alacaklardan, ödemelerden bir an bile kurtulamıyor. Böyle bir insana biraz nefes aldırmanın bir yolu olmalı.
Kurtuluş yollarından birisi, yüzyılların birikimi ile bugünlere gelmiş sohbet kültürü. Haydi biraz sohbet edelim, başkalarını anlamaya çalışalım. Onların dertleri ile dertlenelim, problemlerini çözmeye çalışalım. Kendi sıkıntılarımız konusunda bize öneriler getirebilecek sohbet arkadaşlarımızdan öneriler dinleyelim. Benmerkezci değil, diğergam olalım. Sohbetlerimizin merkezinde manevî-ulvî bir bakış açısı olsun. Yunus gibi diyelim: Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz. Bu kubbede hoş bir sedâ bırakmaktır önemli olan…