27 Eylül 2012, Perşembe
Jeostrateji kelimesi bir zamanlar, bilhassa ülkeler ölçeğinde, güç hesaplaşmalarında çok büyük önem ifade ederdi. Bu kelimenin büyüsüyle geçmişin dünyasında nice oyunlar oynandı. ABD ve Sovyet Rusya, jeostratejik hesaplamalara dayalı planlarla 20. yüzyılı hebâ ettiler. Reagan, Brejnev, Kissinger ve daha nice devlet adamı, jeostrateji uğruna inanılmaz hatalara imza attılar.
Bu kelimeye bağlı olarak bir yığın kelime daha dünya gündemini uzun yıllar işgal etti: Maddî güç, para, servet, silâh, silâhlanma yarışı, savaşa odaklı sanayileşme, kısa-orta ve uzun menzilli füzeler, nükleer silâhlar, soğuk savaş…
Özellikle 19. yüzyılın bütününde ve 20. yüzyılın neredeyse tamamında süper güçler daima jeostratejik üstünlük peşinde oldu.
Ancak her şey bu şekilde sürüp gitmedi, gitmeyecekti.
Her ne olduysa, 1990’lı yıllarda dünya gündemine yepyeni bir kavram girdi: Jeokültürel eksen.
Bu kelimeyi hafife almamak gerekir, çünkü bu kelimeye bağlı olarak oldukça fazla sayıda kelime de akıllara geliyor: Bilgi, bilginin gücü, bilgi üretimi, sanat, kültür hinterlandı, entelektüel sermaye, enformatik rekabet, uydu-iletişim-haberleşme devrimi, maddeden bilgiye yöneliş, maddî bilginin ötesine kayan nazarlar, anlam arayışları, materyalizmin gündemden düşmesi, inanç ve dinlerin yükselişi…
Son yirmi-otuz yılda dünyaya yön veren güçler arasına sinema, edebiyat, san'at ve estetik, psikoloji ve dinin girmesi, jeokültürün ne kadar önemli olduğunu göstermiyor mu?
Evet, artık güç, jeostratejik eksenden jeokültürel eksene kaydı.
O yüzden silâh tüccarları panikledi. O yüzden güce tapanlar ne yapacaklarını şaşırdı.
Yeryüzünü tamamen eskimiş fikirlerle ve kavramlarla şekillendirmek isteyenlerin hesapları bir türlü tutmuyor. Özellikle Müslüman coğrafyalara yönelik kaos planları bir yerlerde tıkanıyor.
Tıkandıkları noktalar: Jeokültürel faktörler.
Madde ile gözü dönenler, stratejik ve acımasız planlarla hop oturup hop kalkanlar, “jeokültürel gücün” ne anlama geldiğini asla bilemezler. Onların akılları gözlerinde, düşünceleri çıkar çatışmalarındadır.
Bunu biraz olsun anlamaları için birkaç örnek verelim:
Bugün Tokyo’daki bir bankadan, Londra’daki bir başka bankaya saniyeler içinde yüzlerce milyon dolarlık para transfer etmek çok kolaydır. Bu iş için tomarlar dolusu para da gerekmez, TIR da, gemi de, uçak da… Bu işlemde “bilgi” başroldedir.
Amerika’da bir üniversite kampüsünde, dinle uzaktan yakından alâkası olmayan bir üniversite öğrencisi, soğuk bir kış gecesi, küçük bir laptop’ta 2008’de izlediği meşhur Çağrı filminin etkisiyle Müslüman oluyorsa, bu da “jeokültürel” gücün önemini anlatmaya yeter.
Şimdilerde bütün dünyada yükselişe geçen İslâmiyet’in gücü jeostratejide değil, jeokültürdedir.
Eski kavramlarla, bilhassa jeostrateji ile düşünenlere şunları öneriyoruz:
Herşeyi madde ile ölçmeye kalkışmayın. Paraya, silâha ve güce tapınmayı bırakın.
Gidin biraz kültürle, biraz san'atla, biraz maneviyatla buluşun.
Üstad Bediüzzaman ne demişti:
“Her şeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.”
Jeokültürel gücün önemini kabul eden kişiler olarak biz, jeostratejiye takılıp kalmış olanları gayet iyi anlıyoruz.
Onlar, hâlâ köhnemiş, eskimiş ve modası çoktan geçmiş terimlerle, kavramlarla, fikirlerle düşünüyorlar.
İnsanlık artık yepyeni ve denenmemiş şeylere yöneldi.
Önümüzdeki yüzyılda şahit olacağımız gelişmeler, geçmiştekilere hiç benzemeyecek ve jeokültürel ağırlıklı olacak.
Okunma Sayısı: 1592
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.