22 Eylül 2012, Cumartesi
Yüz yıl önce dünyaya Batı yön veriyordu, ama şimdi bütün dünyada esen rüzgârlar Doğu dünyasını ön plana çıkarıyor. Çin, Hindistan, Japonya ve İslâm dünyası, yeni kurulan dünyada söz sahibi olmaya aday merkezler arasında görülüyor.
Dünyada her dönemde belli dengeler, denklemler, geçmişten bugüne her dönemde oldu. Bunlar ekonomik, siyasî, askerî, stratejik, maddî veya manevî biçimlerde kendilerini belli etti.
Gün oldu, Hitler isimli biri dünyayı ateşe vermeye çalıştı, bir başka zaman Lenin isimli bir başkası komünist ütopyalarla yola çıkıp koca bir yüzyılı kana ve gözyaşına boğdu.
Yine tarihte öyle dönemler yaşandı ki, insanlar ekonomik krizlerle sarsıldı, yiyecek ekmek dahi bulamadı. Bunalım dönemlerinde krizler krizleri, savaşlar savaşları, kaoslar kaosları takip etti.
Mehmed Âkif Ersoy, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerini şöyle anlatmıştı:
“İlâhi, kimsesizlikten bunaldım, aşina yok mu?
Vatansız hanumansız bir garibim… Mülteca yok mu?
Bütün yokluk mu her yer? Bari bir ‘Yok!’ der sada yok mu?
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım!”
Tıpkı 100 sene öncesinde olduğu gibi, şimdi de dünyada yeni dengeler kurulurken, yeni denklemler ortaya çıkıyor. Tarih, yepyeni sürprizlere doğru evriliyor.
Bir tarafta küreselleşme, bilgi-iletişim devrimi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, sivil toplum, gönüllü kuruluşlar, hürriyet mücadeleleri ve demokrasi; diğer tarafta şer odakları, fesat şebekeleri, terör örgütleri, silâhlanma yarışı, zalimlerin satranç oyunları…
Üstad Bediüzzaman, mevcut Batı medeniyetinin zararlı yönlerine dair şu cümlelerle bir tesbit yapar:
“Medeniyet-i hâzıra-i garbiyye [mevcut Batı medeniyeti] semâvî kânun-u esâsilere muhalif olarak hareket ettiği için, seyyiâtı (kötülükleri), hasenâtına (iyiliklerine), hataları, zararları, fâidelerine râcih geldi. Medeniyetteki maksûd-u hakîki olan istirahât-ı umûmiye ve saadet-i hayât-ı dünyevîye bozuldu. İktisad, kanaat yerine, israf ve sefâhet ve sa’y ve hizmet yerine; tenbellik ve istirahat meyli galebe çaldığından, bîçâre beşeri hem gayet fakîr, hem gayet tenbel eyledi.
Bedevîlikte beşer, üç dört şeye muhtaçtı. Şimdiki Garb medeniyet-i zâlimesi suiistimâlât ve isrâfât ve hevesâtı tehyîc ve havâic-i gayr-ı zaruriyeyi, havâic-i zaruriye yaparak medenî insanı yirmi şeye muhtaç etti.”
Üstadın bu tesbitlerine göre anlıyoruz ki, mevcut Batı medeniyetinin zararlı yönleri, yararlı taraflarıyla kıyaslanınca, daha ağır basıyor.
Batı dünyası maalesef zevk, iştah ve eğlenceye; silâhlanma ve tüketim çılgınlığına odaklanmış durumda. O dünya, karşılıksız yardımlaşmayı, ulvî zevkleri, manevî yükselişi, kanaati, sabretmeyi, vefayı, sadakati ve cömertliği bilmiyor. Bilmek de istemiyor.
Son zamanlarda Batı merkezli olarak yaşanan küresel ekonomik krizlere rağmen Batı, kaderin kendisine verdiği mesajları doğru olarak okuyamadı. Sosyologlarını, psikologlarını, strateji uzmanlarını ve teologlarını, yaşanmakta olan gelişmelerin arka planını anlamaya yöneltemedi. Onlar, bir kısım istatistikî rakamları toparlamaktan öteye geçemediler. Asıl yapmaları gereken yorum ve analizleri yapamadılar.
Bütün bunların sonucunda ne oldu?
Koskoca bir hiç…
Bu anlayışsızlıktan dolayı Batı, hâlâ kaderin tokatlarını yemeye devam ediyor. Bu anlayışsızlıktan dolayı şirketleri iflâs ediyor, boşanma, enflasyon ve işsizlik oranları artıyor. Tarihin ve kaderin Batıya verdiği açık mesajlar alınamadığı için Batı, maksadının aksiyle tokat yemeye devam ediyor. O, fakir ülkeleri sömürmeye devam ettikçe, kendi başşehirlerinde patlak veren ekonomik krizleri durduramıyor. O, Ortadoğu’da kaosu teşvik ettiği için, kendi topraklarında yaşanan güven bunalımının önüne geçemiyor. O, alkole, uyuşturucuya ve ahlâksızlığa kesin bir tavır almadığı için, kendi aile yapısındaki çöküşleri durduramıyor, durduramayacak…
Bu yönüyle aslında Batı dünyasının tarihi, tam bir ibret tablosudur. Hani derler ya, ne ekersen, onu biçersin. Batı rüzgâr ekti, fırtına biçiyor.
Batıda yaşanan bu olumsuz gelişmelere bakarak ümitsizliğe kapılmamak gerekir. Çünkü dünya Batıdan ibaret değil. Bütün bu gelişmelerin bir de Doğu cephesi var.
Yüz yıl önce dünyaya Batı yön veriyordu, ama şimdi bütün dünyada esen rüzgârlar Doğu dünyasını ön plana çıkarıyor. Çin, Hindistan, Japonya ve İslâm dünyası, yeni kurulan dünyada söz sahibi olmaya aday merkezler arasında görülüyor.
Doğu, şimdilerde dünyayı, tarihi ve kaderi doğru olarak yorumlama sürecinde.
Doğu dünyası üretimi, yatırımı, sermayeyi, entelektüel sermayeyi, bilgi üretimini, teknolojiyi, bilgeliği, inancı, barışı, aileyi, ahlâkı, manevî değerleri yeniden keşfetme yoluna girdi.
Tokyo, Hong Kong, Pekin, Delhi, İstanbul, Kahire, İslamabad gibi Doğu metropolleri yavaş yavaş bütün dünyada ilgi odağı hâline geliyor. Bu metropollerde yaşanan tartışmalarda insanlar dünyanın geleceğine, san'ata, bilime, felsefeye, ticarete ve kalkınmaya dair yeni şeyler söylüyorlar. Meselâ Hindistan’ın en büyük üçüncü şehri Bangalore’da bilgi-enformasyon ağırlıklı üretimler gerçekleştiriliyor. Hong Kong, otomotivde dünyada pek çok ülkeyi geride bırakırken; İstanbul, tarihî, manevî, sofistike ve estetik güzellikleriyle dikkat çekiyor.
Tarihte Doğu, peygamberlerle bilinen, maneviyata beşiklik etmiş bir coğrafyaydı. Tarihin geldiği şu son aşamada Doğu dünyası, Batının müsbet değerlerini tanımaya ve onları yeniden yorumlamaya başladı. Bunda belli bir başarıyı da yakaladı. Şehirleşme, endüstrileşme, bilim, san'at, estetik, üretim, istihdam, analiz, empati, ahlâk ve medeniyet konularında dünyaya farklı şeyler sunabilme gayretine girdi.
Çok büyük ve aykırı gelişmeler olmaz, tarihin akışı tersine dönmezse, şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz: Geleceğin dünyasına Doğu Medeniyeti damga vuracak. Doğu Medeniyeti’nde en büyük rol ise İslâm âleminde olacak…
Batının yaşamakta olduğu paniğe bakılırsa, bunu kolayca anlamak mümkün.
Batının kaos ve kriz üretim merkezlerine soruyoruz:
İslâmiyet’in, Kur’ân’ın ve Müslümanların yükselişinden neden rahatsız oluyorsunuz?
Ortadoğu ve İslâm coğrafyalarında sun’î krizler üretmekle İslâmiyet’i söndürebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Okunma Sayısı: 1319
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.