En aşağılık tabakalarına da düşebilir bir imtihan meydanına atılmış. Sonsuz alçalış ve yükselişe giden iki yol, önünde açılmış bir kudret harikası, bir yaratılış meyvesi ve hayret uyandırıcı san’at olarak şu dünyaya gönderilmiştir.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “İnsanın cihazât cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki...”1 mealen şöyle devam eder:

“Akıl ve düşünce sebebiyle, insanın duyuları, duyguları fazla gelişme ve genişleme kazanmıştır. Ve ihtiyaçlarının çokluğu sebebiyle, onda çeşit çeşit çok duygular meydana gelmiştir. Duyarlılığı çok çeşitlilik arz etmiş, yaratılışının kapsamlığı sebebiyle pek çok maksatlara yönelik arzulara merkez olmuştur.”

Böylesine mükemmel yaratılan insanın, bir başka yönüne baktığımızda, onun büyük zaaflarını görmekteyiz; korku, endişe, kaygı, hüzün, gam keder, dert, sıkıntı, yeis, üzüntü, ölüm korkusu, hastalık, yaşlılık korkusu, elemler ve acılar içindedir.

İşte Kur’ân bunları yenmenin yolunu gösteriyor;  Cân-ı gönülden Allah’a iman etmek ve iyilik, güzellik, doğruluk için çalışmak! İnsanoğlu şu dünyadaki yalnızlığını, çaresizliğini, atılmışlığını ve bunlardan kaynaklanan bütün korkularını kâinatın yüce bir sahibi olduğuna düşünerek ona yönelir ve teslimiyet içinde  O’na  iman ederek bütün kaygılarından kurtulabilir.

Nasıl olur derseniz? İşte, bütün insanlığı kapsayan Kur’ân’ın şu müjdeli mesajına kulak verelim: “Mü’minler / Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sâbiiler… İşte bütün bu farklı dini kimliklere sahip olanlardan kim Allah’a ve kıyamet-hesap gününe iman edip imanına yaraşır güzel işler yaparsa hak ettiği mükâfatı Rabbinden alacaktır. Üstelik böyleleri için ahirette azap korkusu olmayacaktır. Güzel şeyler adına hüzün de olmayacaktır.” (Bakara Sûresi, 62.)

Yani Hz. Muhammed’in (asm) yolunda olduğunu iddia eden Müslümanlar, Musa’nın (as) yolunda olduğun iddia eden Yahudiler, İsa’nın (as) yolunda olduğunu iddia eden Hıristiyanlar veya yeryüzünden gelmiş geçmiş öteki bütün peygamberlerden kalma inanca tabi olan insanlardan her kim Allah’a ve ahiret gününe inanır, iyilik, güzellik ve doğruluk yolunda yürür ve büyük insanlık ailesi için huzur, güven, bir arada yaşamak için katkıda bulunan o kimseler, hangi dinden olursa olsun, bunun karşılığını mutlaka görecektir.

Hiçbir iman ve erdemli, güzel iş karşılıksız bırakılmayacaktır. Her erdemli ve güzel iş, ırk, renk, cins, bölge, etnik köken, din ve mezhep farkına bakılmaksızın mutlaka karşılığını bulacaktır. Bu erdemli ve güzel insanlar, gamsız, kedersiz, mutlu bir hayat süreceklerdir. Allah’ın sevgi ve merhameti, bütün insanlara hem geçmişte, hem bugün, hem de gelecekte açıktır. Sevgi ve merhameti sonsuz olan Allah, bütün insanlığın Rabbidir.

Allah’ın rahmeti sonsuz, sevgi ve merhameti sınırsızdır. Çünkü sevgi şu kâinatın yaratılışın bir sebebidir. Sevgi şu kâinatın bağrıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en kapsamlı bir meyvesidir. Kâinatı kuşatan sevgi, o meyvenin çekirdeği olan kalbine yerleştirilmiştir. İşte, böyle sonsuz bir sevgiye lâyık olmanın sırrı, “En güzel ve ideal biçimde yaratılmış olma” kıymetini anlamak ve böylece yükseklerin en yükseğine çıkmaktır. İşte o zaman  mutlu bir hayatın sırrına ermiş oluruz.

Dipnot:

1. 23. Söz, İkinci Makam