Hâla karanlık karakterini sürdürmekte ısrarlı olan 15 Temmuz’un üzerinden 19 gün geçmişti.
Yani 3 Ağustos 2016’da Face’de bir arkadaş, Abbasî Halifesi Harun Reşid’in; devlete ortak olan Bermekîler’i nasıl kılıçtan geçirdiğini yazdı.
Face arkadaşım bu paylaşımıyla, “kalkışma” bahanesiyle 15-20 Temmuz sonrasında cemaatlerin hedefe konmasını âdeta hoş görüyor, bilhassa daha önce hükümetle kol kola ve iç içe olan “siyasetli cemaatin” toptan imha planını âdeta alkışlıyordu. Bu durumda face arkadaşıma bir şeyler yazmam gerekiyordu. Ama önce Bermekîler hakkında kısa bir araştırma yapılmalıydı ve yaptık.
Araştırmamıza göre Harun Reşid, halife olur olmaz, hocası Yahya Bermekî’yi geniş yetkilerle vezir yapmış. Yahya Bermekî, oğulları Cafer ve Fazıl’la birlikte devlet içerisinde düzen, intizam ve gelişme sağlamış. Fakat Bermekî âilesinin gücü artınca Harun Reşîd, kendi yakınlarının da tesiriyle onlara cephe alarak 803 yılında bu sülâleyi ortadan kaldırmaya “kalkışmış”.
Yahya Bermekî’nin oğullarından Cafer’i öldürtmüş, Yahya ile oğlu Fazıl’ı da hapse attırmış. Garabete bakınız ki; Harun Reşid, halifeliğinin son altı yılında Bermekîlerin yokluğunu hissetmiş, hatta Yahya el Bermekî’ye hapiste olduğu dönemde de akıl danışmış.
Gelelim, mezkûr tarihte face arkadaşımıza yazdığımıza. Arşivimdeki şekliyle aynen şöyle yazmışız:
Evet, eğer gerçekten böyle bir şey yaşanmışsa, müsadenizle ben de fikren o çağa gidip, meseleye Behlül-ü Dâna gözüyle bakayım..
Harun Reşid Bermekîleri devlet işlerine dahil ederken, vezirlik dahil en üst makamlarda onlara yer verirken gözlerini dünyaya kapatmış (devlet adamlığında gaflete düşmüş).
Daha sonra Bermekîlerin şımarması ve mevkilerini suistimâl etmeleri üzerine, Harun Reşîd de haddini aşarak sorgusuz suâlsiz, suçlu-mâsum ayırımı yapmaksızın toptan bir imhâ ile onları kılıçtan geçirttirirken de gözlerini âhirete kapatmış. Yâni hesap gününü unutmuş! Yani her iki halde de sultanın gözleri kapalı olmuş.
Ve Harun Reşid’in birinci hâli, ikinci hâline sebebiyet verdiği için, aslında o da “essebebu kelfâil” sırrınca suçlu olmasına rağmen, dünyada ona ceza verecek onun üstünde bir makam olmadığı için, onun cezası da Sultanlar Sultanı’na (cc) kalmış.
Gelelim kıssadan hissemize..
Halife Harun Reşid, Behlül-ü Dâna’yı bulup getirmelerini emreder. Askerler onu kabristanda bir çukurda uyurken görürler ve daldığı derin uykudan uyandırırlar.
Askerlere çok kızan Behlül:
– “Bre densizler! Ne diye beni uyandırdınız” diye haykırır.
Askerler Halifenin emri gereği olduğunu hatırlatır ve Behlül’ü halifeye götürürler. Sultan olup bitenleri dinledikten sonra Behlül’e;
– “Ey biraderim askerlerime ne diye çıkıştın?” diye sorar.
Behlül şöyle cevap verir:
– “Rüyamda büyük bir ülkeye padişah olmuştum. Ne güzel şehirlerim, saraylarım hizmetçilerim ve askerlerim vardı. Senin askerlerin beni uykudan uyandırarak devletimi, askerlerimi, servetimi ve tahtımı aldılar.”
Halife bir kahkaha atarak der ki:
– “Yahû birader, insan hiç uykudaki padişahlığa itibar eder mi?”
Behlül sorar:
-”Sizin sultanlığınız ile benim rüyâdaki sultanlığım arasında ne fark var ki?”
Halife emin bir edâ ile konuşur:
– “Olur mu hiç? Benimki gerçek, seninki sadece bir rüyâ idi.”
Behlül şöyle cevap verir:
– “Sultanım, ben rüyâdan uyanıp gözlerimi dünyaya açtığımda saltanatı kaybetmiş oldum; siz ise öldüğünüzde, yani gözlerinizi dünyaya kapadığınızda kaybettiğinizi anlayacaksınız. Yani sonuçta ikimiz de kaybeden olduktan sonra farkımız ne olur ki..”