06 Şubat 2011, Pazar
25Ocak’tı herşeyin başladığı tarih... Mısır’ın insanları gözlerini ve ağızlarını açtılar. İstedikleri şey özgürlük ve demokrasiydi… Hayatlarını ülkeleri için feda etme isteği ve mücadele gücü, bu insanları kendilerini ateşe atacak derecede sarmıştı. Ümitsizdiler… Tek istedikleri normal bir hayat sürmekti belki de, hayatın ve insanlığın saygı gördüğü bir düzen ve konuşmaya ve fikirlerini ifade etmeye sınırsız özgürlük istiyorlardı. Artık yeterdi! İşte bağırıyorlardı! 30 yıldır aynı liderle yönetiliyoruz, şimdi gitmesinin zamanıdır!
İşte Mısır halkının Başkan Mübarek’e mesajı bu kadar açık ve netti. Mısır’ın genç insanları oldukça eğitimlidir ve cesurdur. Şimdi de yepyeni bir Mısır için ve bütün Mısırlılar için mücadele ediyorlar. Bu hayali gerçekleştirmek için muhakkak surette birbirleriyle ve dünya ile iletişime ihtiyaçları vardı. Ayrıca bilgi akışı da gerekiyordu. Fakat Mübarek’in ilk yaptığı şey, bütün ülkede interneti ve telefon bağlantısını kesmek oldu. Böylece herhangi toplu bir gösteri düzenlemek için gereken iletişim ağına sahip olunmayacaktı. Böylece insanlar bir araya gelemeyeceklerdi. Bu icraatın ilk günü oldukça korkunçtu. Fakat herşeye rağmen, binlerce insanın bir araya gelerek gösteriler düzenleyebilmesi de bir o kadar muhteşemdi… Eylemlerin ilk günlerinde binlerce kişiyi meydanlarda görünce duygulanıyordum. Genç ve yaşlı insanlar ve hatta çocuklar ve daha da ilginci engelli insanlar bile meydanlara dökülüyordu. Bunların arasında san'atçılar, meşhur insanlar, yönetmenler, oyuncular da vardı… İşte bunlar bütün insanların bir araya geldiği gösterilerdi…
Gördüğümüz bir başka manzara ise, mücadelenin tam ortasında Müslümanlar namaza durduklarında, Hıristiyan Mısırlıların onları korumasıydı. Bu hayatım boyunca asla unutamayacağım harikulâde bir manzaraydı. İşte o anda gözlerim yaşlarla doldu. İşte aynı zamanda bu, iki dinin mensupları arasında herhangi bir nefret ve problemin olmadığının ve Mısırlılar olarak birlik olduklarının en açık kanıtıydı. Doğru dürüst uyumamışlardı, doğru dürüst birşeyler de yememişti bu insanlar, ama işte dimdik ve bir arada ayakta duruyorlardı meydanlarda…
Mısırlıların bu efsanevî duruşlarıyla verdikleri mesaj açıktı. Bunun uğruna hayatlarını bile feda etmeyi göze almışlardı artık. Pek tabiî ki, medya mensupları bu tür gösterilerden uzaklaştırılmıştı. Birçoğu sınır dışı ediliyordu. Ancak insanlar tarafından çekilen amatör videolardan bu efsanevî direnişi seyretmek mümkün oluyordu. Bazı videolardaki görüntüler beni şok ediyordu. Zira polis araçları doğrudan insanların yığınlarının üzerine sürülüyordu. Arabaların altında ezilen onlarca insan gördük. Aynı zamanda, göstericiler caddelerde namaza durduğunda, polis üzerlerine tazyikli su sıkmaya başlıyordu. Bu korkunç bir manzaraydı, gözlerime inanamıyordum… Tek kelimeyle mide bulandırıcı bir davranıştı…
Gösterilerin birkaç gün sonrasında nihayet cep telefonları tekrar aktif olmaya başladı. Kahire’deki dostlarımızla sürekli olarak irtibat halindeydik. Birçoğu bizi bilgilendirmek için sürekli arıyorlar ve gözleriyle şahit oldukları olayları aktarıyorlardı. Dediklerine göre hapishanelerden ve nezarethanelerden onlarca suçlu kaçmıştı. Polis bilerek ve isteyerek, kapıları açarak onları dışarı salmıştı. Bunu bir başka arkadaşım da teyid etti. Nitekim onun da bir akrabası hapishanedeymiş ve onu da salmışlar. Onun da dediğine göre bizzat polis gelmiş ve kapıyı açmıştı. Yine benim tanıdığım bir görgü şahidinin anlattığına göre, polis çok ağır suçlar işlemiş bir grubu Kahire sokaklarına saldıktan sonra, onları kızdırmak için üzerlerine ateş açmıştı. Böylece Kahire sokakları, insanlar için daha tehlikeli bir yer haline geliyordu. Nitekim bu suçlular evlere saldırıyor, dükkânları yağmalıyor, insanların eşyalarını çalıyorlardı. Hatta arabaların yollarını kesiyorlardı. Bunu da gözleriyle gören bir arkadaşım anlattı. Bu suçlulardan bir kısmı, arabaları zorla durduruyorlar, eşyalara el koyuyorlar ve bu insanların arabalarını çalıp kaçıyorlardı. Birçok büyük mağazaya da girilmişti. Kahire gerçekten insanlar için korkunç bir yer haline gelmişti, zira Mübarek polislere emir vermişti. Asla yağmacılara dokunulmuyordu. Neden peki? Çünkü ülkede kaos çıksın istiyordu. Böylece Mısırlıların ümitsizliğe düşeceğini sanıyordu.
Fakat asla öyle olmadı. İnternet ve telefon gibi herhangi bir bağlantıları olmadan da birlikte hareket etmeyi başardılar. Hatta bazı askerler bile halkla hareket etti. Polis görevini yapmayınca, Kahire’de insanlar arasında sokak çeteleri oluşturulmuş ve böylece herkes kendi mahallesini yağmacılara karşı korumaya başlamıştı. Hatta yine halklardan gruplar, sokakları temizliyor, trafiği kontrol ediyor, yabancılara kimlik soruyor ve göstericilere yiyecek ve içecek tedarik ediyorlardı. İşte bu ve bunun gibi halkın dayanışmasına örnek olan şeyler, bana büyük bir güven ve sıcaklık verdi. Öte yandan, halk ile askerlerin dayanışması da görülmeye değer bir başka sahneydi. Polise rağmen, asker halktan yana bir tavır sergiliyordu.
Ülke genelinde SMS ve telefon servisleri çalışmıyordu, ancak ordudan bütün halkın cep telefonlarına bir mesaj gelmişti. Bu mesaj bana da ulaştı. Bütün halka, ülkeyi yağmacılardan korumak için işbirliği çağrısı yapılıyordu. Gerçekten Mısır’da bir inanılmaz başarılıyordu. Hiçbir iletişim aracı olmadan, insanlar sağduyu ile bir araya geliyor ve işbirliği içinde direnişlerini gerçekleştiriyorlardı. Bizim yaşadığımız Hurghada şehrinde, Kahire’deki kadar yağma olayları yaşanmıyordu. Ancak eylemlerin birkaç gün sonrasında, artık Hurghada’da da yağmaların başladığına dair uyarılar geldi. Biz de bir araya gelerek kendi mahallemizi el ele koruduk. Buradaki bütün erkek ve kadınlar ellerine geçirdikleri her aletle, sokak başlarında ve evlerinin önünde nöbet tutmaya başladılar. Sonradan herkesin mahallemizdeki parkta toplanacağı haberi geldi. Orada bütün insanlar bir araya gelmiş ve tek vücut olmuştu. Burada yaşadığımız duyguları kelimelerle anlatamam. Zira bütün insanlar erkek ve kız kardeşler gibi bir araya gelmiş ve ortak hareket ediyorduk. Sadece erkekler değil, kadınlar da ellerine geçirdikleri sopalar ve diğer aletlerle meydandaydı. Hepimiz mahallemizi korumak için hazırdık. Pek tabiî ki, bir yandan da çok büyük bir korku hissediyorduk. Çünkü her an herşey olabilirdi. Bizimle beraber küçük çocuklar, yaşlı insanlar ve benim gibi savunmasız kadınlar da vardı. Her an yağmacılarla, suçlularla yüz yüze gelebilirdik. O gece, bize Hollanda Büyükelçiliğinden ulaşıldı ve âcil durumlarda ne yapmamız gerektiği söylendi. Dediklerine göre, Mısırlı askerler Hurghada’ya doğru yola çıkmıştı. Burada neden daha önce hiç asker bulunmadığına şaşırmıştık. Her neyse, şimdi askerler yola çıkmıştı ve bizi korumak için geleceklerdi. Mahallemizi kendi çabalarımızla sabahın erken saatlerine kadar koruduk. Çok şükür ki, ciddî hiçbir olay yaşanmadan geceyi atlatmıştık. Sonradan duyduk ki, çok küçük çapta bir grup mahallemize kadar gelmişti. Pek tabiî ki, çok korktuk… Ama ertesi sabah, Mısır askerlerinin bizim bulunduğumuz bölgeye vardıklarını görünce rahatladık ve sevindik. Aynı zaman dilimi içinde Hurghada havalimanına sık sık uçaklar gelmeye başladı. Burada bulunan bizim gibi başka ülke vatandaşları ülkelerine götürülüyordu. Bize de gidip gitmeyeceğimiz soruldu. İstesek o anda ülkeyi rahatlıkla terk edebilirdik. Hurghada’da yaşayan yabancı asıllı onlarca insan, topluca Hurghada’da kalıp Mısırlılara destek vermeye karar verdik. Biz de netice itibariyle Mısır’da yaşıyorduk. Birer Mısırlı sayılırdık. O halde ne olursa olsun burayı terk etmeyecek ve halkımıza yardım edecektik. Ben ve arkadaşım da kalanlar arasındaydık. Bu davranışımızdan dolayı büyük bir huzur ve gurur duyduk. Hepimizde buradaki insanlar için elimizden geleni yapmaya dair bir gayret ve azim vardı. Mahallemizde tankların üstünde nöbet tutan askerlerle sohbet ettik. Bize karşı kibar ve dost canlısıydılar. Bize şimdi güvende olduğumuzu ve korkmamamız gerektiğini söylediler. Biz de herhangi bir olay durumunda, Hurghadalılar olarak onlara her an yardım edeceğimizi ve hazır olduğumuzu söyledik. Onlarla fotoğraf bile çekildik. Bu kadar dost canlısı ve kibar olmaları bizleri çok sevindirdi. Huzurlu hissettik.
Kahire’de olanlara dönecek olursak… Orada bulunan bir arkadaşımızın belirttiğine göre, Kahire’de bulunan 57357 adlı bir hastanede çok acı bir olay yaşanmıştı. Hastanenin adı size de garip gelmiştir muhakkak. Burası kanserli çocuklar için bağışlarla kurulmuş bir hayır hastanesi. Bu rakamlar da hastanenin kuruluşu için toplanan bağışların yatırıldığı hesap numarası… Burada toplanan paralarla hastane kurulunca hastaneye bu ilginç ismi verme kararı almışlar. 57357 adlı hastane de yağmacılardan nasibini almış ne yazık ki… Buraya gelen yağmacılar hastanede ne var ne yoksa herşeyi çalmışlar ve hastaneyi talan etmişler. Kanserli çocukların yattığı bir hayır hastanesine bunu yapacak kadar gözü dönmüş yağmacıların... Tabiî ki bu ve bunun gibi onlarca acı olay yaşandı Kahire’de...
Ancak güzel şeyler de yaşanıyordu bir yandan... Gösteriler genelde barışçı geçiyordu... İnsanlar “Barış, barış, barış” diye slogan atıyorlardı... Ancak sivil göstericiler arasında sivil kıyafetlerle dolaşan güvenlik görevlileri esas olayları çıkartıyordu. Bunların kesinkes amacı kavga, dövüş çıkarmak ve böylece kaosa sebep olmaktı. Gerçekten bu yaptıkları çirkin bir provokasyondu. Gerçek Mısırlılar, barışçı bir gösteri yapmak isterken, şimdi aralarına sızan bu ajanlar olayları çığırından çıkartmak istemişti. Bu ve bunun gibi sebeplerle birçok kişi vefat etti Kahire’de, İskenderiye’de, Süveyş’de ve daha birçok yerde. Peki neden? Çünkü, birileri Mısır halkının isteklerini kulakardı ediyordu. Gücünü kullanarak bunları bastırmak istiyordu. İnsanlar bunun bedeli olarak kan ve gözyaşlarını vermek zorunda bırakılıyordu.
Bu korkunç bir plandı, ama inanıyorum ki, Allah Mısır halkının yanındadır ve onlara yardım edecektir. Onlar istediklerini elde edecekler, haklarını kazanacaklar ve normal hayatlarına geri döneceklerdir… Ve bu yeni düzende artık yozlaşma son bulacaktır. İnsanlar zorla, suçsuz yere ve kimseye haber dahi verilmeden hapislere tıkılmayacak… Umuyoruz ki, Mısır’da çok şey değişecek. Artık yöneticiler ömür boyu koltuklarında kalmayacaklar…
Mısır’da yaşanan trajedide bir başka boyut da, ekonominin büyük bir sıkıntıya girmiş olmasıdır… ATM’lerde bir kuruş para yok… Hepsi boşaltılmış. İnsanlar istese de paralarını çekemiyor. Yağmacılar birçok bankayı da yağmalamış durumda. Şimdiye kadar bankalar kapalı. Mağazalar kapalı… Bu durum hem Kahire’de, hem Hurghada’da böyle… Mısır’ın her tarafında aynı durum söz konusu. Kahire’de ekmeğin fiyatı her zamankinin dört katı fazla şu anda. İnsanların birçoğu ekmek alamaz hale geldi. Bütün bu yaşananlar gerçekten inanılmaz ve hepsi bir tek adamın koltuk sevdasından kaynaklanıyor. Peki bütün dünya nerede? Herkesin bu durumdan haberdar olması gerekiyor ve Mısırlılara yardım edilmesi şart.
İşte geçtiğimiz gün büyük gün yaşandı. “El Messira el Milliona” (milyonların yürüyüşü) denilen o büyük gün. Tahrir Meydanında değil bir milyon, tam iki milyon insan toplandı... Ancak Mübarek buna rağmen ne dedi? Görev süresinin sonuna kadar koltuğunda oturacakmış! Hepimiz bu adamın vurdumduymazlığı karşısında şok geçirdik. Öfkemden o gün gözyaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum.
Şimdi ise Allah’tan Mısır için yardım talep ediyoruz. Hepimiz zulme karşı bir ve beraber olmalıyız. Müslüman, Hıristiyan fark etmez… Biriz ve hep bir ve beraber kalacağız. Benim temennim ve Mısır’dan insanlığa mesajım, herkesin bu gibi durumlarda hep birlik ve beraberlik içinde hareket etmesidir. Böylece umarım bütün dünya barış içinde harika yarınlara kavuşur.
Elimden geldiğince ve iletişim imkânları el verdiğince Mısır’da olup biten herşeyi Yeni Asya okuyucuları ile paylaşmaya devam edeceğim.
Allah yardımcımız olsun!
Tercüme: Umut Yavuz
Okunma Sayısı: 924
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.