O zalimane kanlı darbenin yapıldığı ortamın son derece ağır şartları sebebiyledir ki, vaktiyle Namık Gedik’in 30 Mayıs 1960 tarihli ölüm hadisesi araştırılamadı; meselenin iç yüzü aydınlatılamadı. Perdenin kısmen olsun aralanması dahi, ileriki dönemlere kaldı.
Sonraki yıllarda yapılan araştırmalar ise, vakıanın kenarından köşesinden tutarak yapılan konuşmalar ve nihayet hadisenin mahallinde bizzat bulunan görgü şahitlerinin yaptığı açıklamalar açıkça gösteriyor ki, Namık Gedik'in ölümü intihar falan değil, resmen ve alenen işlenen bir cinayettir.
Evet, katl ve cinayet olması hasebiyledir ki, Namık Gedik'i de "dördüncü şehit" olarak demokrasi kahramanları zümresine dahil etmek ihtiyacını duymaktayız.
Bu acı realiteye rağmen, bile bile hadiseyi çarpıtmak, olup bitenleri başka türlü yazmak, yaymak, maazallah bizleri işlenen cinayete ortak eder ve hissedar yapar.
Nitekim, bu cinayete bilerek intihar süsü verenler olduğu gibi, bazı Millet Partili dindarlar da darbecilerin dümen suyuna gitmişler, onlar da intihar ihtimalini kabul etmişler, hatta DP’nin düşürülmesine ve Namık Gedik’in ölümüne sevindiklerini bir şekilde izhar etmişlerdir.
İçişleri Bakanı Namık Beye diş biledikleri için, darbeci subaylar tarafından ona işkence yapıldığına ve sonunda baygın vaziyette iken onun karga-tulumba Harp Okulu’nun yüksek penceresinden aşağıya atıldığı gerçeğinin şahitlerine gelince... Bunları da şu şekilde sıralamak mümkün:
BİR: O tarihde İskenderun DP İlçe Başkanı olan Edip Yangın, kendisinin de DP'lilerle birlikte Harp Okuluna götürüldüğünü, Namık Gedik'e yapılan işkencelere ve son olarak pencereden aşağı atılmasına bizzat şahit olduğunu anlattı. Edip Bey, gördükleri karşısında dayanamayarak "Allah belânızı versin!" diye bağırdığı için de, darbeci subaylar tarafından dövülmüş ve ağzına, yüzüne isabet eden postallarla dişlerinin çoğu kırılarak hastanelik edilmiştir.
İKİ: Yeni Aktüel dergisi ile Akşam gazetesi yazarlarından Mehveş Evin'in köşesinde (12 Mart 2009), Namık Gedik'in ölüm şekline dair detaylı bilgiler çıktı. Bu bilgileri aktaranların içinde Mehveş Hanımın dedesi AP kurucularından Muhiddin Güven ile hadise tarihinde Tank Okulu’nda yedek subay öğrencisi Fehmi Yücel de var.
ÜÇ: Diğer partililerle birlikte Yassıada’da yargılanan DP’li Abdülmelik Fırat’ın o hadiseye dair anlattıkları da aynı doğrultudadır.
Bizim bunların dışında da ayrıca yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, Namık Gedik kesinlikle intihar etmemiş, aksine kasten öldürülüp katledilmiş bir demokrasi şehididir. Allah rahmet ve mağfiret eyleye...
Darbecilere kim niçin inanır?
Şimdilik şu birkaç hususu daha hatırlatarak nokta koymak istiyoruz:
Hürriyet ve demokrasi düşmanlarının, iç ve dış ihanet odaklarının el ele vermesiyle, seçimle gelen meşrû hükûmete karşı 27 Mayıs 1960’ta bir darbe yapıldı.
Darbenin üçüncü günü, İçişleri Bakanı Namık Gedik, ölüm derecesinde işkence gördü. Zabıtlara “Öldürüldü” kaydı geçmesin diye, Harp Okulu’nun üçüncü katından aşağı atılarak katledildi. Bu azim cinayete de “intihar” kılıfı giydirildi. Cesedi ise, çöp arabasıyla önce morga, ardından Karşıyaka Mezarlığı’na götürülerek bir çukura gömüldü. Hiçbir işaret konulmadan da üzeri örtüldü. Mezar yeri hâlâ meçhûl.
![](/Sites/YeniAsya/Upload/images/Content/2019/05/30/ng1111.PNG)
Zalimce katledilen koca İçişleri Bakanı’nın “Otopsi Raporu” yoktur. Merhumun cesedi ailesine gösterilmemiştir. Çünkü, vücudunda kırılmamış, sağlam kalmış bir kemik yoktur. Resmî tebliğde “intihar” yazıyor ve buna da özellikle din bezirgânları inanıp “Oh oldu!” yaklaşımı ile yazıyorlar ki, bu, daha ağır ikinci bir cinayet hükmündedir.