1- Adalet Allah’ın ADL ismine dayanmakta olup, bütün kâinatı bütün mevcudatıyla ihata etmektedir. Eğer kâinat Adl isminin cilvesi altından çıksa, yıldızlar içinde bir hercümerce, bir kıyamet kopmasına sebebiyet verecektir.
2- Adalet ayırım gözetmeksizin herkesi kuşatır, hukuk nezdinde herkes eşittir. Adalet, bir gün lâzım olacağı için değil, cihanşümul İlahî bir prensip olduğu için savunulur. Çünkü ‘yerler ve gökler ancak adaletle ayakta durur.’ Herkes adalete sahip çıkmak ve savunmakla mükelleftir. Bu insan olmanın gereğidir. Kur’ân’ın dört esasından birisi adalettir.
3- İslâm’ın temel hedefi, insanların; can, mal, nesil, akıl ve din emniyetlerini sağlamaktır. Bunun için adalet ve hürriyet şarttır.
4- En kolay ve masrafsız adalet tedbiri, suça giden yolların mümkün olduğu kadar kapatılmasıdır. ‘Bir okul açmanın, bir cezaevi kapatmaya bedel’ olduğu gerçeğinden hareketle koruyucu ve onarıcı adalet için devlet, üniversite, sivil toplum kuruluşları bu konuda seferberlik ilan edip çare aramalıdır.
5- Adaletsizlikler her zaman toplumda travma yaşatır. Peygamber Efendimiz’in (asm)- henüz yirmi yaşında iken üye olduğu Adalet ve Fazilet Cemiyeti (Hılfu’l-Fudul Cemiyeti ) benzeri bir sivil toplum yapılanmasına, günümüzde de şiddetle ihtiyaç vardır.
6- Tarafgirlik nazarı, adaletin en büyük manilerinden biridir. Meleği şeytan, şeytanı melek olarak görmeye sebeptir. Bu sebeple tarafgirlik damarı ile adalet tesis edilemez.
7- Kamunun ve halkın çıkarları ile hak ve adalet arasındaki ilişki her zaman uyumlu değildir ve çoğu zaman da olmamıştır. Halkın ve kamunun çıkarları, bireysel hakların ve adaletin ihlal edilmesine yol açabilecek şekilde yanlış yönlendirilebilir. Hak ve adaletin sağlanması, bireysel vicdanın, hakikate bağlılığın ve doğruyu savunma cesaretinin varlığını gerektiren bir zorunluluktur.
8- “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Hakkı söylemekle yükümlü kişiler, sadece hakikate karşı sorumludur ve halkın veya devletin baskısına boyun eğmemelidir. Bediüzzaman’ın hayatı bunun çarpıcı bir örneğidir.
9- “Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin.” (Maide-8) Hakkı söylemek, adaletin tesisi için önemlidir. Hakkı söyleme mesleği sadece hakikati dile getirmekten ibaret olmayıp adil şahitlerin de sorumluğudur. Dolayısıyla hukukun adalet ve hürriyetle taçlandırılması kamu için zorunluluktur.
10- Hakkı söylemek cesaret ve fedakârlık gerektirirken, aynı zamanda adaletin tesisi ve toplumsal değişim için “olmazsa olmaz”dır.
11- Suçların ve cezaların şahsîliği hem İlâhî hukukta, hem de beşerî hukukta yer alan temel hak ve hürriyetlerden birisidir.
12- Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhalefet hiçbir zaman suç sayılmaz. Bilakis muhalefet meşru ve samimi bir muvazene-i adalet unsurudur.
13- Adalet toplumun oksijenidir; adalet olmazsa, toplum nefes alamaz, gelişemez. Devlet, sosyal adaleti sağlamak için; zenginliğin adil dağılımını, fırsat eşitliğini, adil vergilendirmeyi, sosyal güvenliği, asayişi, kamu sağlığını, sosyal hizmetleri, iş kanunu ve piyasaların düzenlenmesi gibi hakkaniyetli bir sosyal hayatı ve bu hayatın her kesitinde adaletli yönetimi ve şeffafiyeti oluşturmakla görevlidir. Bu vazifenin hakkıyla ifa edilmesi, “riyaset-i şahsiye” ilkesiyle değil, ancak ve ancak hürriyet-i şer’iye dairesindeki, “adalet, meşveret ve kanun hâkimiyet”i ile mümkündür.