Bilhassa tek adam rejimine geçildikten sonra her fırsatta, özellikle de seçim dönemlerinde muhalefeti “terör ve ihanet”le suçlayıp “şer cephesi ve ittifakı” olarak nitelemeyi alışkanlık haline getirmiş olan iktidar bloku, 31 Mart seçiminde milletten yediği ağır sille üzerine ağız değiştirdi; “yumuşama ve normalleşme”den dem vurmaya başladı.
Anamuhalefet partisinin yeni genel başkanı seçildikten sonra AKP ve MHP liderlerine yaptığı ziyaretlerle bu gündeme ilk katkıyı sağlamıştı.
Sonraki süreçte bu hava zaman zaman yine tırmandırılan sert suçlama ve polemiklerle sık sık dağılır gibi olduysa da, son günlerde karşılıklı yapılan “jest”lerle yeniden ısıtılmaya başlandı.
Özgür Özel New York Belediye Başkanıyla ilgili rüşvet iddialarının patlak verdiği gün Türkevi ziyaretindeki savunmalarının ardından Meclis açılışında partili vekillere Erdoğan salona girerken ayağa kalkmaları talimatı verdi. Talimata uymayan epeyce vekil olduysa da, Özel ve beraberindekiler hem ayağa kalktı, hem alkışladı.
Bu tablo, tek adam rejimine geçilmesinden bu yana partisinin ortaya koyduğu tavırda çok kritik bir kırılmanın ifadesi olarak yorumlandı.
Erdoğan da, Meclis konuşmasında 30 Ağustos’tan beri verdiği ve “Bizim kızıl elmamızdır, çökerttirmeyiz” dediği “iç cephe”yi tahkim mesajlarını sürdürdü.
Aynı gün, ortağı Bahçeli evvelce defaatle “terörist, hain, eşkıya” diye suçlayıp ısrarla kapatılmasını istediği DEM Partinin sıralarına giderek eşbaşkanlarla ve bazı vekillerle tokalaştı ve sorular üzerine gerekçesini “Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lâzım” diye açıkladı.
Keza sabah “çürük” diyerek bir kez daha hakaret ettiği Özel’e Meclis resepsiyonunda “Siyaset gereği öyle laflar ediyorum, üzülme” diyerek “gönlünü aldı.” Ardından evvelce “serok Ahmet” deyip ağzına geleni söylediği Davutoğlu’na “Filistin konusundaki birikiminize bu ülkenin ihtiyacı var” diye iltifat etti.
Cumhur ortaklarındaki bu ilginç tavır ve ağız değişikliği için yapılan bazı değerlendirmelerde, Nutuk’taki “iç cephe” vurgusuna atıf yapılarak, iktidarın bu taktiği de oradan aldığı ifade ediliyor.
Ki, 1930’lardaki şeflik döneminin yönetim modeli örnek ve referans gösterilerek dayatılan tek adam rejiminin, sıkıştığı noktada yine oradan medet aramasında şaşılacak birşey olmasa gerek.
Ama iktidar düne kadar aklına bile getirmediği ve hiç telaffuz etmediği “iç cepheyi tahkim” söylemiyle ve göstermelik “jest”lerle muhalefeti yanına çekme hesabı yaparken, yeni yasama dönemine de muhalefetin verdiği önergeleri öteden beri olduğu üzere otomatiğe bağlanmış şekilde reddederek girdi.
Dahası, devam eden hukuksuz ve antidemokratik uygulamalarından vazgeçeceğine dair en ufak bir işaret vermeye de niyetli görünmüyor...