Eğitim sistemindeki sıkıntılar ne kadar konuşulur ve tartışılırsa o kadar faydalıdır.
Konuşmadan, tartışmadan isabetli kararlar vermek kolay değil. Okullarla ilgili konular gündeme geldiğinde asıl meselenin kitapların muhtevası olduğuna dikkat çekmek icap eder.
Nedense bazı idareciler okul ve eğitim denildiğinde binaların yenilenmesi ya da eğitime ayrılan para gibi meseleleri anlıyorlar. Elbette bunlar da önemlidir, ama asıl mesele kaliteli, hatadan uzak, doğru bilgilerin yer aldığı kitaplar ve bunları en iyi şekilde öğrencilere aktarabilecek öğretmenlere sahip olmaktır. Kitapların muhtevası ve öğretmenler noktasında kaliteyi yakalayamayan bir eğitim sistemi hedefe varamaz.
Ders kitaplarının hatasız olmasını temin etmek zor olmasa gerek. Hazırlanan kitaplar basılmadan önce ve hatta sınırlı sayıda basıldıktan sonra ehil olanlar tarafından incelenemez mi? Uzmanlar, veliler ve icabında öğrenciler bu kitapları bir hafta içinde okusa, incelese, varsa hataları ilgililere aktarsa çok daha isabetli olmaz mı?
Son olarak Milli Eğitim Bakanlığı’nın Sosyal Bilgiler 6’ıncı sınıf ders kitabında hata olduğu anlaşılmış.
Kitapta, “Uygur alfabesi” diye “İsrail alfabesi” tanıtılmış. “Ne var bunda?” denilebilir mi? Ders kitapları çok daha dikkatli, çok daha itinalı, çok daha hassas olarak hazırlanmalı değil mi? Bu hata, “denetim kurulları”ndan nasıl geçmiş? Üstelik maddi bir hata... Tartışmaya bile gerek yok.
Melese burada da bitmiyor. Okullar açılalı 2 ay geçmiş ve kitaptaki yanlış ancak şimdi gazetelere manşet olabiliyor. Bu kitaptaki hata, dağıtıldığı ilk gün, değilse ilk hafta anlaşılması icap etmez miydi? Hiç bir öğretmen ya da idareci bu kitabı merak edip incelemedi mi? Elbette velilerin bile bu hataları bilmesi ve tesbit etmesi mümkündür. Demek ki umumi bir boş vermişlik hali mevcut.
Kitaplardaki maddi hataları tesbit edip itiraz etmek kısmen kolay olsa da, tartışmalı tarih bilgilerinin tesbiti daha da zordur. Acaba okullarda okutulan diğer kitaplarda da benzer hatalar var mı? Çocuklarımız gerçek ve doğru tarih bilgisine ulaşabiliyor mu? Yoksa okulda ve evde anlatılan ve öğretilen tarih yine birbirinden fersah fersah uzak mı?
Eğitim konusunda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları ve derneklerin bu noktada üzerlerine düşen görevi yapmadığı söylenebilir. Her yıl basılan kitaplar elden geçse ve varsa satalar, yanlışlar tesbit edilip bir rapor olarak yayınlansa çok daha isabetli olmaz mı? Kısmi çalışma yapan bazı dernekler var ama bunların yeterli olduğunu söylemek zor. Sistemi ve kitapların muhtevasını haklı olarak tenkit edenlerin mutlaka alternatifleri de ortaya koyması icap eder. Niçin alternatif tarih, sosyal bilgiler ve benzeri kitaplar basılıp ortaya konulmasın? Onlarca, belki yüzlerce vakıf bunun için bir araya gelemez mi? Büyük iddialarla yola çıkan dernekler, vakıflar ve sivil toplum kuruluşları şimdiki tablodan dolaylı olarak da olsa mesul değil mi?
Kitaplarında yanlışları olan bir eğitim sisteminden iyi neticeler almayı beklemek akıl kârı mıdır? Ortaya konulan bu ‘hata’ uyanmamıza vesile olsun ve ders kitaplarını muhteva yönünden incelemeyi birinci gündem maddesi olarak görelim vesselam.