Daralmanıza, sıkılmanıza gerek yok. Uzaklar yakındır duâyla.
Kendimizde olanı vermek de bir çeşit duâ değil mi?
Bu bazen bir tebessüm, bazen iyi bir niyet göstergesi olabiliyor. Bazen de bir fakire uzatılan bir dilim ekmek. Yardım isteyenin elini tutmak…
Bizde olanları elimizde tutmak yerine, başkalarına yönelttiğimizde bize ait ne varsa, bize emanet bırakıldığını anlıyoruz.
Meraklanmayın yapmış olduğunuz iyilik, etmiş olduğunuz duâ bir gün gelir, sizi de bulur.
Duâ, bizi hakikî bir insan ediyor. İlâhî bir sırrı paylaştırıyor. Hiç tanımadıklarımızla bile sırdaş ediyor bizi. Herkesi, her şeyi duâ bağlıyor birbirine.
Hiçbir şekilde açıklanamayacak nice gelişmelere şahitlik ediyorsunuz bu sır ortaklığı sayesinde. Nice boyutlarda, nice nice hayırlı şeylerin içinde dolaşıyorsunuz duâlarınızla. Binlerce âlemlerin ve milyarlarca insanın kalplerinin arasındaki perdelerin ne kadar geçirgen olabildiğini görüyorsunuz.
Duânın yücelttiği ruhlar, Rahman ve Rahim olan Allah’ın o sonsuz rahmet ve şefkatinin koruması altında olduğunu fark ediyor.
Duânın hiç bilinmeyen ve görünmeyen yolu, yolculukları vardır.
Hiç kimsenin tahmin edemeyeceği engin yolculuklardır bunlar.
Herhangi bir kıt’anın, herhangi bir coğrafyanın en gizemli yerlerindeki yolculuklardan daha da sırlı ve gizemlidir bu yolculuk.
Bazen dilimizden dökülen duâların, o sırlı kelimelerin göklere doğru yükselişini hayran hayran seyrederiz.
Duâlarımız Allah’ın katına yükseldiği anda, bizi de en yukarılara doğru taşımış ve yükseltmiş olur.
Onun için âyet-i kerime:
“Duânız olmasa, Rabbim size ne kıymet verirdi.” (Furkan, 77) buyuruyor.
Bu âyet de bize her şeyi anlatmaya yetiyor zaten.
Duâ, bir ibadet, bir tazarru hali… Yakarış, boyun büküş, bütün mahlûkatın Rabbinin huzurunda kendini biliş, bütün kâinatın Sultanının huzurunda kulluğun ruhuna bürünüş...
Biz olacak olanların en iyisini talep ederek, hayata kendi irademizi, aklımızı, niyetimizi, kalbimizi de katmış oluyoruz.
Kendi seçim ve tercihlerimizin ardındaki ilâhî tercih ve iradeyle bütünleşebilmek için duâsını ettiğimiz her şeyde O’na muhtaç olduğumuzu görüyoruz ve sadece O’ndan istiyoruz.
Anlıyoruz ki, Allah istemedikçe biz asla isteyemeyiz.
Allah dilemedikçe, biz asla dileyemeyiz.
...
Yüce Rabbimizin, bir şeyi oldurması için elbette bizim duâmıza ihtiyacı yoktur.
Ama duâ edebilme nimeti, bize bir kul olarak, bir insan olarak bu imkânı ve izni veriyor.
Akıp giden hayatı ve olayları bomboş gözlerle seyretmemize izin vermiyor.
Onun eserlerini sevmemize, şükran ve övgülerimizi her vesile ile iletmemize ve bize sunduğu sonsuz nimetlere karşı en büyük hakkı olan hamdi O’na teslim etmemize imkân sağlıyor.
...
İşte duâdaki sırları anlatan hikmetli bir öykü:
Dağa tırmanan bir adamın karşısına büyük bir kaya çıkar.
Yolu tamamen kapamış. Ne sağında, ne solunda küçük bir geçit kalmamış. Yüksekten kayıp düşen bu kaya yüzünden yoluna devam edemeyeceğini görünce adam bir geçit açmak üzere onu kımıldatmaya uğraşır. Çok yorulur. Bütün uğraşmaları boşa gider. Ümitsizliğe düşen adam oturur ve “Gece basıp bu ıssız yerde yemeksiz, sığınaksız, avlarını aramaya çıkan vahşi hayvanlara karşı savunmasız kaldığımda ne olacak?” diye düşünür.
Böyle karamsar düşüncelere dalmışken, bir başka yolcu çıkar gelir. Birincinin yaptığını o da yapar, kayayı kıpırdatmak imkânını bulamayınca o da başını eğer ve sessizce oturur. Bundan sonra daha birçokları gelir, hiçbir kayayı kıpırdatamaz. Hepsinin endişesi büyüktür.
Nihayet biri ötekilere:
“Rabbimize duâ edelim. Belki bu perişan halimize acır” der.
Bu söz dinlenir, bütün kalpler O’na çevrilir.
Az sonra, duâ edelim diyen adam:
“Kardeşlerim, hiçbirimizin yalnız başına başaramadığı şeyi hep birden yapamaz mıyız?” düşüncesini öne sürer. Kalkar, kayayı hep birden iter ve yuvarlarlar. Yollarına da rahatlıkla devam ederler.
...
Yolcu, hayatta insandır.
Seyahat de hayatın kendisidir.
Kaya ise, her adımda yolunda rastladığı zorluklardır.
Hiçbir insan yalnız başına bu kayayı kaldıramaz.
Fakat Allah kayanın ağırlığını, beraber seyahat edenleri durduramayacak surette hesaplamıştır. Yani eller ve gönüller, hem kavlî, hem de fiilî olarak duâya durduğu zaman, olmazlar olur işte. Allah olmazları oldurur işte…
Sözümüzü bir duâyla bağlayalım:
Ya Rab! Sadece Senin her şeye gücün yeter.
Sadece dünyayı değil, ebedî hayatı da istiyor kalbimiz.
Hazreti Peygamber Efendimizin (asm) hayır duâlarının tamamına âmin diyoruz.
Bizi de o duâların içine alıver…
***
Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ve sellim...