Türkiye NATO üyesi bir ülke olmasına rağmen hava savunma sistemleri konusunda gelişmek zorunda ve bunu ne pahasına olursa olsun yapmak isteğinde.
Etrafımızda dost görünen ama düşman olabilecek yeteneklere sahip ülkeler var. Dolayısı ile Türkiye hava savunmasına önem vermek zorunda.
Suriye sınırından PKK/YPG’liler tarafından atılan ABD menşeli füzeler yoğunlaşınca 2019 yılında Türkiye buna kesin bir çözüm arayışına girdi. İlk olarak ABD’nin kapısı çalınarak karadan havaya füze sistemi olan Patriot’ları almak istedi ama ABD ve NATO onay vermedi. Oysa Türkiye’nin komşusu olan ve bizim iznimizle NATO üyesi olan Yunanistan’ın Rusya’dan S 300 füze sistemleri almasında sakınca görmediler. Bu da yetmezmiş gibi Lozan anlaşmasına rağmen Dedeağaç ve Girit’te ABD kendine üs kurdu. Türkiye ne kadar barışçıl duygular taşısa da kendi topraklarını savunma ihtiyacı ön planda. Bunun için rotayı Rusya’ya çevirerek, S-400 Sistemlerini satın almak zorunda hissetti. Bu zorunlu tercih ABD ve NATO ülkeleri arasında ciddi manada eleştirilere sebep oldu. ABD, CAATSA yaptırımlarını başlattı (CAATSA; ABD’nin, “Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası” olarak bilinir.)
Ancak Türkiye vermiş olduğu bu kararda ilerlemeye davam etti. Türkiye’nin S400 tercihi, tek taraflı şekilde F35 konsorsiyum projesinden çıkartılmasına sebebiyet verdi. S400’leri kabul etmeyen bir ABD vardı. S400’lerin konuşlandırılması için stratejik olan iki sınırımız belirlendi, Suriye ve Trakya. Türkiye’nin bu tavrı sonrasında yurt içi ve yurt dışında “Türkiye’nin NATO üyeliği konusunda eksen mi kayıyor” sorusu tartışılmaya başlandı.
F16 projesinde yıllardır ayak sürüyen ABD, İsveç’in NATO üyeliğine evet demesi karşılığında Türkiye’ye revizyon ve yedek parça desteği konusunun kongreden geçebileceğini, Biden’ın ağzından dillendirmiş, F16’lar bu şekilde kongreden geçebilmişti. ABD bir şey almadan asla bir şey vermiyordu.
ABD’nin Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili Victoria Nuland’ın ocak ayındaki Türkiye ziyareti sırasında yapmış olduğu değerlendirme de ABD’nin tavrını ortaya koyuyordu. Türkiye’ye yönelik olarak F-35 ve S-400 konularıyla ilgili açıklamalarında, Türkiye’nin Rusya Federasyonu’ndan S-400 hava savunma sistemleri satın almasının CAATSA yaptırımlarını tetiklediğini hatırlatmış ve “S-400 meselesini halledebilirsek ki bunu yapmak istiyoruz. ABD, Türkiye’yi F-35 ailesine geri almaktan memnuniyet duyacaktır” demişti.
Nuland’ın bu açıklaması şimdi yerine oturuyor: Türkiye’yi kıskaca alan bir tavırla, F35’e dönmek istiyorsak, S400’leri İncirlikteki ABD üslerine teslim etmemiz isteniyor.
Türkiye hali hazırda ciddi yatırımlar yaptığı (1 milyar 400 milyon dolar), üretiminde yer aldığı ve parasını ödemiş olduğu 5. Nesil savaş uçağı olan F-35’lerin üretim aşamasında önünün kesilmesi sonrası, savunma pozisyonunu güçlendirmek adına, Ruslardan hava savunma sistemi almıştı. Şimdi ise “hava savunma sistemlerinden vazgeç, F35 projesine dönüş imkânı verelim” diyorlar. Türkiye bu argümana çok güvenmemeli. 5. Nesil uçakların ömrü neredeyse bitme aşamasında. 6. Nesil insansız bilgisayar destekli yeni teknoloji gündemde. Ama savunma sistemi olan S400’ler, F35’lerin bilgileri yüklenirse onları havada yok edebilecek bir güce sahip.
S-400’ler insanlı ya da insansız her türlü hava aracının yanı sıra hem seyir hem de balistik füzeleri imha etme kapasitesine sahip çok önemli bir hava sahası savunma sistemi. Azami menzili 400 kilometre, ulaşabildiği en yüksek irtifa ise 30 kilometre. 80 hedefi aynı anda vurabiliyor.
Türkiye bu aşamada gerçekten çok ciddi bir karar arefesinde. Tek adam yönetiminden ziyade ortak akla ve meşverete çok ihtiyacı var.
Bekleyelim görelim.