Arnavutluk’un başkenti Tiran’da Bektaşi Tarikatı Mikro Devleti kurulmasının planlandığı ortaya çıktı.
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, “Birleşmiş Milletler Geleceğin Zirvesi Diyalog Toplantısı’’ sırasında, New York Times’ın sorularını yanıtlarken, Tiran’da egemen ve bağımsız bir Bektaşî devleti kurmayı planladıklarını, bu devletin ılımlılık, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamayı teşvik edeceğini ifade etti.
Bu devlette İslâmî esaslarda, hoşgörü adı altında, bazı serbestliklerin olacağını, “bir mülkiyet meselesi değil, manevî bir mesele olduğunu” söyleyen Rama, planın ABD ve NATO müttefiklerince henüz bilinmediğinin altını çizdi.
Bektaşî devletinin amacının Arnavutluk’un gurur duyduğu “hoşgörülü bir İslâm anlayışını teşvik etmek” olduğunu, ayrıca “Bu hazineye, yani dinî hoşgörüye sahip çıkmalıyız ve bunu asla hafife almamalıyız’’ şeklinde değerlendirmede bulunuyordu. Devletin yapısında, ordusunun, sınır muhafızlarının ve mahkemesinin olmayacağını, pasaport renginin ise yeşil olacağını ve Hristiyanların merkezi konumundaki Vatikan benzeri bir yapıda, balkanlarda kurulmasının planlandığından söz ediyordu.
İsrail’in Gazze deki soykırımı sonrası insanların, İslâm’a yönelişleri dünyanın en önemli gündem maddelerinden birini oluşturuyor. Gerçek ve doğru İslâmiyet’in temel prensipleri göz ardı edilerek planlanan değişikliklerle, hoşgörü adı altında “yeni dünya düzeni”ne taşınması, kaygılarımızı artırıyor. Bektaşî devletinin kurmayları, Edmond Brahimaj (Baba Mondi) “Allah hiçbir şeyi yasaklamaz, bu yüzden bize akıl verdi, planlanan devlette alkol kullanımına ve kadınların istedikleri gibi giyinmesine izin verileceğini, yaşam tarzına yönelik hiçbir kuralın dayatılmayacağı”nı söylemesi bizi haklı çıkarıyordu.
İslâm’ın temel prensiplerinde değişiklik yaparak ortaya konacak olan bu yenilik, “yeni dünya düzeni”ne uygun hale getirilmeye mi çalışılıyor? Bektaşîliğin İslâm’dan ayrı bir din olarak lanse edilmesi ya da İslâm’a olan teveccühün “hoşgörü” adı altında farklı bir İslâm algısına dönüştürülmesi planlanıyor olabilir mi? Oysa Bektaşîlik; Allah’ın varlığına, Kur’ân-ı Kerîm’in hak kitap, Hazret-i Muhammed’in (asm) en son peygamber, Hazret-i Ali’nin velilerin ilk halkası olduğuna, Hacı Bektaş Velî’nin pirliğine inanan, İslâm’ın tasavvufi bir yorumudur. Ayrı bir din olarak değil, İslâm’ın şemsiyesi altında bir öğreti olarak yorumlanmaktadır. 15. Yüzyıl’da Horasan’dan Anadolu’ya gelen ve Ahmed Yesevî’nin müridlerinden olan, Hacı Bektaş Velî tarafından kurulduğu, aynı zamanda Alevî-Bektaşî toplumunun gözünde yolun “Piri” ve Tarikatın kurucusu olarak bilinir.
Bektaşî devletinin Vatikan benzeri bir egemenliğe sahip olacağı, dinî ve idarî meselelerin Arnavutluk’tan bağımsız olacağı ve devleti Baba Mondi’nin yöneteceği biliniyor. “Vatandaşlık, sadece üst düzey din adamları ve devleti yöneten bireylere verilecek, dinî ve idarî faaliyetleri denetleyecek bir üst konsey olacak, dinî liderliğinin ötesinde hiçbir amacı olmayacak” şeklinde ifade ediliyor.
Başbakan Rama, “Arnavutlar, insanlığa olan sevgiyi somutlaştıran Rahibe Teresa’yı da dünyaya sunmuş olmaktan gurur duymaktadır. Kendisi bize, hepimiz büyük şeyler başaramasak da büyük bir aşkla küçük şeyler başarabileceğimizi öğretmiştir. Bektaşî tarikatını, başkentimiz Tiran’da ılımlılık, hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşamın yeni merkezi olacak, egemen bir devlete dönüştürme planımıza ilham kaynağı olan şey de budur” diyordu.
Baba Mondi’ın önceki söylemlerinde, “Bazı insanlar, Bektaşîlik kendi başına bir dindir diyor. Biz bunu asla kabul etmiyoruz ve doğru olmadığını söylüyoruz. Bektaşîler İslâm dininin içerisindedir” açıklamasını yapıyordu. Oysa şimdi Bektaşîlik, İslâm’ın temel bazı yasaklarını kaldırarak, hoşgörü şeklinde lanse edilmeye çalışılacak olması, enteresan bir gelişme. Batının, Alevîliğin İslâm’dan koparılması noktasında ciddî çalışmalarının var olduğu, özellikle Almanya’da, diyalog faaliyetleri adı altında bu çalışmaların yürütüldüğü de bilinmekte. Bekleyelim görelim.