"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yeni Asya ve 15 Temmuz - 1: 15 Temmuz özelinde Yeni Asya’nın din, devlet ve cemaat ilişkilerine bakışı

15 Temmuz 2024, Pazartesi
Tüm dünyanın gergin bir zaman dilimine girdiği bir dönemde siyasî, sosyal ve ekonomik alanlarda yaşadığı sıkıntı ve tartışmalarla yeni bir 15 Temmuz’un yıldönümüne giren Türkiye’deki genel huzursuzluk hali ve problemler, ülkemizin geleceği açısından derin tahliller yapma zorunluluğunu da beraberinde getirmektedir.

Yeni Asya ve 15 Temmuz - 2: “Müsbet iman hizmeti” çizgisi dışına asla çıkmadık
Yeni Asya ve 15 Temmuz - 3: 15 Temmuz manevî hayatımıza da darbe vurdu

Bu değerlendirme, cemaatler ve dini değerlerle ilgili bazı hususlara dikkat çekme ve ülkemizin yaşadığı bunalımların temelini oluşturan tartışmalar üzerinde yeniden düşünebilme ve çareler üretebilme arayışıdır. 

Bilhassa 15 Temmuz 2016’dan bu yana baş gösteren hukuksuz uygulamalarla birlikte ötekileştirici, dışlayıcı ve kutuplaştırıcı hallerin bu topraklar üzerinde kalıcı bir hal almaya başlaması, ülkesini seven herkesi endişelendirmesi gereken bir durumdur. Devletçi reflekslerle ve toptancı yaklaşımlarla bilhassa muhalif kesimleri 15 Temmuz’un öznesi olarak görülen Fetullah Gülen grubuyla özdeşleştirme çabaları kabul edilebilir değildir. Zira Bediüzzaman’ın ifadesiyle “Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhalefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilâkis muhalefet meşrû ve samimî bir muvazene-i adalet unsurudur.” Bu bağlamda Bediüzzaman Said Nursî’nin “Ben de hürüm, selamet-i Vatan için bir fikrim var” sözüne atfen, Yeni Asya olarak tartışılan hususlarla ilgili düşüncelerimizi tekrar paylaşıyoruz.    

Bilinmelidir ki,  Yeni Asya cemaati siyasetli ve entrikalı bir cemaat olmadığı gibi gazetesi de güçlünün yanında yer alan, iktidarların etkileriyle şekillenen, talimatlarla hareket eden bir gazete değildir.

Temel hak ve hürriyetler, hukukun üstünlüğü, demokrasi, çoğulculuk, çok kültürlülük, sivil toplum, demokratik anayasa, farklılıklara tahammül gibi hususlardaki eksiklikleri gidermekte zorlandığımız son yıllarda, insanı önceleyen, insani değerleri ön plana çıkaran, hukukun üstünlüğünü esas almış tam bir demokrasiyi savunan bir cemaatin ve gazetenin varlığı, entelektüel hayatımız için fikri bir hazine niteliğinde olduğu gibi yalnız ülkemiz için değil tüm İslam alemi için de büyük bir kazançtır. Bu fikri hazinenin sonuna kadar desteklenmesi gerekir.  

Cemaat kavramının içinin boşaltıldığı, bir cemaat müntesibi olmanın neredeyse suç haline getirildiği, cemaat kelimesini kullanmanın dahi zorlaştığı bir konjonktürde üstüne basa basa, altını çize çize haykırıyoruz beyan ediyoruz ki ki biz bir cemaatiz. “Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız, evvelâ kendimizi, sonra milletimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzahî haps-i münferitten kurtarmak ve vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten muhafaza etmek ve iki hayatımızı imhâya vesile olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhafazadır” şeklinde ilan edilen ulvi gayelerle bezenmiş bir cemaatiz. Yeni Asya da bu hedef ve programı varlık gayesi olarak kabul eden bir gazetedir. Bu gazetenin ve cemaatinin varlığına tahammülsüzlüğün arka planında yatan zihniyeti merak edenlerin Bediüzzaman Said Nursî’nin hayatı ve şahsiyetiyle birlikte manevi mücadelesine göz atması yeterlidir. 

Risale-i Nur’un metinlerine sadık kalarak Bediüzzaman Said Nursî’nin manevi şahsiyetine ve mücadelesine uygun bir şekilde umerâdan uzak duran ulema çizgisini temsil eden, modernlik adı altında iliklerimize kadar işletilen seküler hayat tarzının beynimizi ve ruhumuzu esir almasına karşı çıkarak Kemalizm’in farklı formlarda devamını reddeden, materyalist fikirlerin medya yoluyla yayıldığı bir dünyada gazete imkânlarıyla varlığın gerçek anlamını iman hakikatleri çerçevesinde keşfetme imkânlarını arayan, Asya’nın bahtının miftahı olan meşveret ve şûrâyı yok sayarak istibdâd-ı mutlak manasındaki bir cumhuriyetin bu topraklardaki hükümranlığına karşı çıkan Yeni Asya, alevleri göklere yükselen yangınlar içindeki evladını kurtarmaya koşarken kendini çelmelemek isteyen dar görüşlülere hak ettiği şekilde cevap verecektir.  

Bununla birlikte tarihe bir not düşmek, savaş çığlıklarının atıldığı bir dünyanın özlediği barış iklimine katkı sunmak, ülkemizin aradığı huzur ve refah için öneride bulunmak tarihi sorumluluğumuz içerisindedir.  Yeni Asya, Bediüzzaman Said Nursî’den tevarüs eden bir dâvâ bilinciyle ve kuruluş gayesinin sorumluluğuyla kul hakkından başlayarak temel hak ve hürriyetleri önceleyen, her halükarda hukukun üstünlüğünü ve tam demokrasiyi savunan yaklaşımıyla siyasi ve sosyal hadiseleri değerlendirmeyi, Kur’an’ın ferdi ve sosyal hayatımıza yön veren hakikatlerini ilan etmeyi görev bilmektedir.  

Yeni Asya ve Demokrasi

Yalnızca Türkiye’nin değil, tüm İslam âleminin temel problemini demokratikleşememe olarak tesbit eden,  tek adamlığın, istibdat ve tahakkümün, adaletsizlik ve zulmün, keyfi idarenin ve liyakatsizliğin panzehiri olan “demokrasi” kavramına sahip çıkan Yeni Asya’nın İslami guruplar içinde müstesna bir yeri vardır.  En az bir buçuk asırdır devam eden demokratikleşme maceramızı Meşrutiyet yıllarına kadar götürmek mümkündür.  Meşrutiyet yıllarından itibaren gerçekleştirilen demokrasi tartışmalarında kimi İslami kesimlerin demokrasi adının yabancı bir kültürden gelmesinden dolayı, İslâm düşüncesiyle bağdaştıramamasına ve demokrasiyi “küfür rejimi” ilan etmesine karşılık Bediüzzaman Said Nursî, demokratikleşmeye Kuran ve Sünnet’ten deliller getirip meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi kavramlarına din adına sahip çıkmıştır. Bediüzzaman Said Nursî’nin “Meşrutiyet ki adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir” diyerek demokratik bir cumhuriyetin temellerini hürriyet, meşveret, kanun hakimiyeti, millet hakimiyeti, eşitlik ve adalet olarak belirlemesi Yeni Asya’nın da genel fikriyatı olarak İslam dünyasında son derece özgündür. 

Bununla birlikte yine demokratikleşme sürecinin temel unsurlarından biri olan demokratik anayasa arzusunun Yeni Asya gazetesi ve cemaati tarafından dile getirilmesi ve bu yolda mücadele sergilenmesi son derece dikkat çekicidir. Hukuk devletini doğuran “demokrat bir anayasanın” varlığı hepimizin özlemidir. Bu bağlamda demokrasiyi ayakta tutması ve kalkındırması beklenen anayasaların bizde olduğu gibi çoğu kez totaliter ve devletçi zihniyete kurban edilmesi Yeni Asya’nın reddettiği bir durumdur. Modern toplumlara yakışan özgürlükçü, demokrasinin ilkelerini benimseyen bir anayasanın hayata geçirilebilmesi için Bediüzzaman tecrübesinden yararlanılması gerektiğini de açıkça savunmaktayız. Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’an’î ve Nebevî fikirlerinden hareketle hukuk önünde eşitlik ilkesini benimseyen, temel hak ve hürriyetleri garanti altına alan, hakiki adalete ve fazilete dayalı, norm düzeyinden ziyade gerçeklik düzeyine işaret eden, insan haklarını ve bunun temeli olan insan onurunu esas alan, insan hak ve hürriyetlerine, sevgiye, saygıya, birlikte yaşama iradesine atıf yapan bir anayasayı savunmakta, başkalarının haklarını ihlal etmemeye son derece önem vererek “kul hakkına riayet etmeyi”  anayasanın temel bir prensibi olarak önermekteyiz. “Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz’ şeklindeki hukuku ve hakkı bölünmez bir bütün olarak ortaya koyan temel prensibin demokrat anayasanın ruhunu oluşturarak bu ruhun devletin bekası ve devamı gibi devleti önceleyen yaklaşımlara feda edilmemesi gerektiği Yeni Asya’nın temel vurgularından biridir. 

Yeni Asya, Cemaatler, Siyaset ve Devlet

Risale-i Nur’un naşir-i efkârı olma şerefini büyük bir gururla kabullenen Yeni Asya, Bediüzzaman Said Nursî’nin   yerelden evrensele uzanan fikirlerini neşretmeyi varlık sebebi olarak görmekte ve bu vatanın ve memleketin selametini hedef ittihaz etmiş bir topluluğun sesi olma kararlılığını sürdürmektedir. 

Bu kapsamda Yeni Asya, din devlet ve siyaset ilişkilerinin çerçevesini Kur’anî bir  yaklaşımla ele almakta, bu yaklaşımını Kur’an’ın bu asırdaki tefsiri Risale-i Nur’a dayandırmaktadır. 

Yeni Asya; cemaatlerin hukuki çerçevede, insanlara dinî hakikatleri tebliğ eden, moral destek veren, devletten ve siyasetten bağımsız, gönüllülük esasına dayanan sivil yapılar olduğunu savunmakta, kendisini de bu çerçevede konumlandırmaktadır. 

Yeni Asya, dini cemaatlerin ahlak, ibadet, ahiret ve fazilet prensipleri ışığında Kur’an ve Sünnet esaslarına yaslanmasını ve bu esaslar çerçevesinde uhrevi gayelerle hizmet etmesini savunmaktadır. Sonuç olarak devlet ile cemaatler arasında herhangi bir çıkar ilişkisi olmamalı, başta dört mezhep imamı ve Bediüzzaman Said Nursî olmak üzere, tarih boyunca iktidara mesafeli duran, dünyevi makam-mevki peşinde olmayan ve bu tür teklifleri kabul etmeyen İslam büyüklerinin bu tavrı cemaatler için her zaman örnek olmalıdır. 

Hususan ülkece yaşadığımız meş’um 15 Temmuz hadisesi çerçevesinde Bediüzzaman Said Nursî’nin Nur talebeleri için dile getirdiği “Risale-i Nur’dan ders alan, elbette, çok masumların kanını ve hukukunu zayi eden fitnelere girmez ve bilhassa tecrübeleriyle, mükerreren akim ve zararlı kalan fitnelere hiçbir cihetle yanaşmazlar.” şeklindeki ikaz ve tesbitler ışığında hiçbir dini grubun büyük fitnelere yol açan 15 Temmuz gibi hadiselerin içerisinde yer alamayacağı gerektiğine inanıyoruz. Bu tür hadiselere müdahil olanların Nur talebesi olamayacağı ve Bediüzzaman Said Nursî’nin çerçevesini çizdiği “cemaat” tanımlamasının içinde yer alamayacağı ve bunların dini bir grubu da temsil edemeyeceği temel görüşümüzdür.  

Yeni Asya, Bediüzzaman Said Nursî’nin tavrını sürdürerek öteden beri dini siyasete alet eden anlayışlara karşı çıktığı gibi,  siyaseti dinsizliğe alet eden anlayışlara da karşı çıkmıştır. Bununla birlikte Yeni Asya, bazı kesimlerce dillendirilen ve bir hizmet tarzı olarak kabul ettirilmeye çalışılan bürokrasiyi ele geçirerek ya da gücü temsil eden iktidarla hemhal olarak dine hizmet edebileceğini düşünen “siyasetli cemaatlere” ya da “entrikalı cemaatlere “ de karşı çıkmış, dinî gurupların her hâlükârda siyasetten uzak durmalarını, cemaatlerin aslî vazifesinin dışına çıkmamaları gerektiğini savunmuştur. Buna göre cemaatlerin aslî vazifesi müsbet iman hizmeti olmalı, dinî guruplar ve cemaatler ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilet gibi Kur’ânî esaslarla imanlı nesillerin yetişmesine hizmet etmelidirler. İktidarı ele geçirmek, hizmet gayesiyle de olsa bazı makam ve mevkileri elde etmeye çalışmak, Kur’ânî hakikatleri dünyevî amaç ve çıkarlara alet ederek oy potansiyelini pazarlık konusu yapmak yoluyla kudsi değerlerin aşınmasına yol açan azim bir cinayetin paydası olmak cemaatlerin işi ve amacı değildir, olmamalıdır.  

Bu noktada, yakın tarihimiz boyunca ideolojik yaklaşımlarla tüm dini gurupları ve cemaatleri “irtica” potasına sokan devletin de demokratik devlete yakışır bir yapıya bürünmesi Yeni Asya’nın ideal devlet anlayışını ifade etmektedir. Buna göre devlet ideolojik yaklaşımlarını terk ederek cemaatleri bir tehdit olarak görmekten vaz geçmeli,  bütün inançlara ve dinî hareketlere eşit mesafede duran bir demokrasi anlayışını benimsemeli, manevi hizmetlerin mimarı olan cemaatleri itibarsızlaştırmaktan vaz geçmelidir.  

İlginçtir ki, zaman zaman dini muhafazakar söylemlerle iktidara talip olan siyasi yapıların ve anlayışların hedef tahtasına oturtulan Yeni Asya, siyaseti dinsizliğe alet ederek  bu milletin değerlerine açıkça savaş açan ideolojik yapıların da hedefindedir. Bu ilginç ortaklığın tahlile muhtaç olduğu ortadadır. Ancak Yeni Asya, saadet sebebi, hakiki adalet ve fazilet olarak gördüğü iman ve Kur’an hakikatlerini ifade eden şeriatı “bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım.” diyerek savunan Bediüzzaman Said Nursî’den aldığı dersle hiçbir tesirin altında kalmadan, baskı ve zorlamalara boyun eğmeden hakkın hatırını gözetmeye ve hakikati seslendirmeye devam edecektir.  

 Yeni Asya, öteden beri din adına siyaset yapılmamasını, dini siyasete alet eden siyasi anlayışlara prim verilmemesini, esasen dinî gurupların tamamen siyasetten uzak durmasını, aslî vazifeleri olan iman ve Kuran hizmetleriyle ilgilenmesi gerektiğini savunmaktadır. İmansızlık cereyanlarının tüm insanlığı kasıp kavurduğu, İslam ahlakının ayaklar altına alındığı bu dehşetli zaman diliminde, cemaatlerin her Mümine farz olan “iyiyi emretmek ve kötülükten de sakındırmak” vazifesini üstlenmesi, iktidar ile ilişkilerini “ikaz vazifesi” bağlamında düzenlemesi dini bir zorunluluktur. 

“İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir” diyen Bediüzzaman Said Nursî’nin “Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki İslâmiyet’i kendine alet etsin.” sözü tüm cemaatlere bir ikaz ve pusula olmalıdır. 

Yeni Asya ve Adalet

Bediüzzaman Said Nursî’nin Kuran’ın dört temel esasından biri olarak belirlediği adalet, hakiki bir cumhuriyetin de temel ayaklarındandır.  Meşrutiyetin adalet esasına dayandığını ifade eden Bediüzzaman, “meşrutiyet, adâlet ve şeriattır” diyerek cumhuriyet

idaresi için adaletin önemine dikkat çekmekte, insanlığın saadetinin ancak adalet ile mümkün olabileceğini vurgulamaktadır.  Bu bağlamda Yeni Asya, hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı, şahsi emellerin, menfaatlerin ve siyasi garazların hâkim olduğu bir devlet yapısında adaletten söz edilemeyeceğini dile getirmekte, İslam medeniyetinin temel dayanağının hak olduğunu ve bunun da adaleti gerektirdiğini hatırlatarak uhrevi ve dünyevi saadetimiz için “adalet” vurgusunu tekrarlamaktadır. 

“Birisinin hatası ile başkası cezalandırılamaz”, 

“Hak haktır, büyüğüne küçüğüne bakılmaz. 

Bir fert, umumun selâmeti için dahi feda edilmez. 

Bir masumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez” 

şeklinde Kur’anî yaklaşımı seslendirmeyi vazife bilen Yeni Asya, devletin bekasının adaletle mümkün olabileceğini, adaletten yoksun olunması durumunda her şeyimizin tehlikede olduğunu, darbe gibi olağanüstü hallerde hukukun askıya alınarak adalet terazisinin bozulmaması gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır. Bu çerçevede hukukun üstünlüğünü adalet temeline dayandırmış Batı hukuk sistemlerinin şiarı haline gelen  “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” ifadesi bizim de temel yaklaşımımızı ifade etmektedir.   

Bu, adalet-i mahza arayışıdır. “Hiç bir günahkâr başkasının günahını yüklenmez “(Enam/164) ayetine dayanan adalet-i mahzaya göre başkasının işlediği suçlardan dolayı kimse sorumlu tutulmaz. Bu çerçevede darbe dönemlerinde ve en son 15 Temmuz hadisesinde devletçi yaklaşımlarla seslendirilen “olağanüstü durumlarda hukukun askıya alınabileceği” şeklindeki görüşü ve suç işleyen fertlerin dâhil oldukları gurupları da toptancı bir anlayışla suçlu ilan eden uygulamaları reddeden Yeni Asya,  suçun şahsîliği ilkesini ısrarla dile getirmiş, adaleti asılsız ihbarlar üzerine bina etme çabalarını eleştirmiş, toptancı bir yaklaşımla masumların hukukunun zayi edilmesine karşı çıkmıştır.

DEVAM EDECEK

Okunma Sayısı: 5373
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ferhat

    16.7.2024 00:09:24

    Nur cemaatleri arasında mağdur ve mazlumun yanında olan, her daim hak hukuk ve adaleti savunan yeni asya olmuştur. Yeni asya, vicdanıma hitap eden tek Nur cemaatidir

  • Salih

    15.7.2024 15:55:21

    Said Nursi, meşrutiyete meşrutiyet-i meşrua, hüriyete hüriyet-i şeriye şartıyla sahip çıkmıştır. Demokrasi, Said Nursi'nin İslamiyet adınasahip çıkacağı bir idare değildir. Ancak mevcut beşeri sistemler içerisinde hak, hukuk ve adaleti savunması, muhalefete hakkı hayat tanıması gibi özellikleri dolayısı ile İslami değerleri taşıyan bir sistemdir Ancak, unutulmamalıdır ki, demokrasi hukuk-u ibadı esas alır. Hukukullahın demokraside yeri yoktur.

  • Burhan Kula

    15.7.2024 15:20:20

    Yeni asya ya mağdurun ve mazlumun, hukukun ve adaletin yanında olduğu için teşekkürler..

  • Doğukan Pamir

    15.7.2024 14:36:10

    hiçbir dini grubun büyük fitnelere yol açan 15 Temmuz gibi hadiselerin içerisinde yer alamayacağı gerektiğine inanıyoruz. Bu tür hadiselere müdahil olanların Nur talebesi olamayacağı ve Bediüzzaman Said Nursî’nin çerçevesini çizdiği “cemaat” tanımlamasının içinde yer alamayacağı ve bunların dini bir grubu da temsil edemeyeceği temel görüşümüzdür.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı