Prof. Dr. Mustafa Avcı: Türkiye’de hükümlü ve tutuklu sayısı 2005 yılında toplam nüfusun binde biri (% 01) kadardı, yani yuvarlak olarak 70 milyon nüfusun 70.000 kadarı tutuklu ve hükümlü olarak cezaevindeydi (mahpus). Kasım 2019 itibarıyla 287.000 hükümlü ve tutuklu bulunduğu açıklandı. Dolayısıyla Türkiye’de her 287 kişiden biri içerdedir. Bu rakamla
Türkiye maalesef ABD ve Rusya’nın ardından dünya üçüncüsüdür.
Risale-i Nur Enstitüsü Ankara Şubesinde iki haftada bir düzenlenen “Hürriyet” temalı akademik seminerler kapsamında icra edilen seminerin konuşmacısı Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Ceza Hukuku ve Hukuk Tarihi Hocalarından Prof. Dr. Mustafa Avcı idi.
Prof. Avcı “Gençlik ve Suç” başlıklı seminerinde soru-cevap halinde önemi mesajlar verdi.
Önemi sebebiyle konuşmanın geniş bir özetini yayınlıyoruz.
Suç nedir?
Sözlükte suç, “törelere ve ahlâk kurallarına aykırı davranış ya da bir toplumda haksız sayılıp yazılı yazısız kurallarla yasaklanan ve yaptırıma bağlanan eylem” manasına gelir.
Maddi anlamda suç, toplumda hâkim olan hukuki değerlere saldırıdır, cezaya layık haksızlıktır.
Suç işlenmeyen bir toplum olur mu?
Böyle bir toplum melekler toplumu olabilir; ama insan toplumu olamaz. Tarihin hiçbir döneminde suç işlenmeyen bir insan toplumuna rastlanmamıştır. Bu gerçeği Hz. Peygamber şöyle ifade etmiştir: “Eğer siz günah işlemeseniz, Allah günah işleyip tövbe eden bir toplum yaratırdı, onlar bağışlanma diler, Allah da onları bağışlardı.” (Müslim, Tevbe, 9-11)
İnsan niçin suç işler?
İnsanı suça sürükleyen etkenleri, insanın yapısında bulunan meyil ve arzularla onu dışarıdan etkileyen âmiller olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür.
Birincisi İslâm’a göre insan yapısında bulunan ve kötülüklerin kaynağı olan nefistir. Çünkü nefis, “alabildiğine kötülüğü emreden” (nefs-i emmâre) (Yûsuf 12/53) ve kişiyi günaha yöneltmek için fısıltılar halinde sürekli telkinde bulunan (Kāf 50/16; Necm 53/23) bir güçtür. Nefis şeytandan daha tehlikelidir. Çünkü şeytan çok defa nefsi alet ederek insana suç işletir.
Suça sürükleyen ikinci faktör de ölümsüz bir dünya hayatı içgüdüsü ve âhireti düşünmeme tavrıdır (Bakara 2/95-96). Kendini bu psikolojiye kaptıran insan, hayat sadece bu dünyadan ibaretmiş gibi pervasızca hareket etme arzusuna kapılır ve hayvanî istekleri tatmin etme duygusunun baskısıyla kolayca suç işleyebilir. Kur’ân bu menfi temayüllü nefse karşı, kendini kınayan (levvâme) ve Hak rızasında huzur bulan (mutmainne) nefisleri, yani dizginlenmiş ve eğitilmiş, iyilik yapmayı kabullenmiş nefislere ulaşmayı önerir (Kıyâme 75/2; Fecr 89/27-28).
İnsanın hassas bir psikolojik yapıya sahip olması (Nisâ 4/28), fizyolojik ve psikolojik bağımlılıklarının bulunması da önemli günah faktörleri olarak zikredilmektedir (Bakara 2/155; Âlü İmrân 3/14).
Suça sürükleyen hâricî sebepler içinde dünya hayatının cazibesi (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/14, 185; Yûnus 10/23; Ra‘d 13/26), kötü örneklerin bol miktarda mevcudiyeti (En‘âm 6/116; Furkān 25/27-29) ve insanın manevî yücelişine karşı mücadele etmeye ahdetmiş olan şeytanın tahrikleri de (A‘râf 7/14-18; Hicr 15/36-42) önemli bir yer tutar.
İşlenen suç “faydalı” olabilir mi?
Nur, 24/11: Başkalarını yalan yere iffetsizlikle suçlayanlar içinizden bir güruhtur (belirli bir amaç için bir araya gelmiş sayıları belli olmayan bir grup insan); [fakat, siz, bu haksız suçlamaya maruz kalanlar,] bunu kendiniz için kötü bir şey sanmayın; tersine bu sizin için Allah katında hayırdır! [İftiracılara gelince,] onların her biri (böyle yaparak) işledikleri günahın yükünü taşıyacaklardır; ve onlardan bu [günahın] işlenmesinde başı çekenleri (hukuken ve ahlaken makul olmayan birtakım yollarla, yanıltıcı belirtilere, “arızî” ayrıntılara dikkat çekerek asılsız iddia ve isnatları inanılır kılmaya çalışarak kötü zanların yayılmasında öncülük edenleri) vahim bir azap beklemektedir!
Bütün müfessirlere göre, Nur, 24/11-20. ayetleri içine alan bu pasaj, Hz. Peygamber’in Hicret’in 5. yılında Benî Mustalik kabilesine karşı giriştiği seferden dönerken cereyan eden bir olayla ilgilidir. Bu sefer sırasında Hz. Peygamber’in yanında bulunan zevcesi Hz. Ayşe, bir gün şafak vaktinden önce Müslümanlar bulundukları konak yerinden ayrıldıklarında, elde olmayan sebeplerden ötürü ya da dalgınlık yüzünden arkada bırakılmıştı. Hz. Ayşe, böylece saatlerce yalnız kaldıktan sonra, Sahâbîlerden biri tarafından bulundu ve sonraki konak yerine getirildi. Bu olay Hz. Ayşe hakkında kötü zanlara, kötü niyetli söylentilere yol açtı; ama bu söylentiler kısa ömürlü oldu ve Hz. Ayşe’nin masumiyeti hiçbir şüpheye yer bırakmayacak bir biçimde ortaya konuldu. Tarihî olaylara ilişkin bütün Kur’ânî atıflarda olduğu gibi, burada da bütün çağlarda ve bütün toplumsal şartlarda geçerli bir ahlakî önerme ortaya konulmaktadır.
Bazı suçların az da olsa işlenmesi toplumu statik olmaktan çıkarır, dinamizm kazandırır.
İşlenen suçlar toplum yapısına zarar verir mi?
Elbette. Hz. Peygamber, Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu sınırları gözeten ve gözetmeyen kimseleri aynı gemide yolculuk yapanlara benzeterek alt kattakilerin su ihtiyacını karşılamak için gemiyi delme isteklerine üst kattakilerin engel olmaması halinde hepsinin batacağı uyarısında bulunmuştur:
“Allah’ın karşılığında cezalar koyarak yasakladığı sınırları koruyan ve gözetenler (suç işlemeyenler) ile bu sınırları ihlal eden (suç ve günah işleyen) kimseler bir gemide yolculuk yapanlara benzer. Onlardan bazıları geminin üst katına (güverteye), bazıları da alt kata (ambar kısmına) yerleşti. Derken alt kattakiler su ihtiyaçları olup su almak istedikleri zaman yukarı (çıkıyorlar ve bura)dakilere uğra(yıp geçiyor)lardı. Kendi aralarında, “Biz su almak için gemide bir delik açsak, hem yukarı çıkmak için eziyet çekmemiş, hem de üst kattakilere eza vermemiş oluruz.” dediler. Birisi bir balta bularak gemiyi delmeğe başladı. Yukarıdakiler derhal geldiler, “Size ne oluyor?” dediler. Onlar da: “Su ihtiyacımız için size eziyet çektiriyoruz!” dediler. Şimdi üst kattakiler, bu aşağılık/aşağı kattaki kimseleri fena dilekleriyle baş başa bıraksalardı, hepsi birden helak olurlar; fakat bunların suçlu ellerini tutsalardı, hem kendileri kurtulurlar, hem de bu (potansiyel) suçluları toptan kurtarırlardı.” (Buhari, Şirket, 6, Şehadat, 30, Tirmizi, Fiten, 12)
Suç yönünden ideal toplum hangisidir?
Suç toplu yaşamanın bir gerçekliği ve suç işlenmeyen bir toplum hayal olduğuna göre en az suç işlenen toplum en idealidir.
Modern kriminoloji verilerine göre, toplumu batırmayacak kadar suç işlenen yani suç mağduru olma riski onbinde bir (% 001)’den daha az olan toplum, asgari anlamda sağlıklı toplumdur. Dünyada işlenen suç rakamları da bunu gösterir. Şöyle ki:
İşlenen bir kısım suçlar ceza adaleti sistemi denilen kolluk-adliye-cezaevi çarkına düşmez, yani işlenmiş olmasına rağmen aydınlatılamadığı için siyah sayılar olarak kalır.
Türkiye’de hükümlü ve tutuklu sayısı 2005 yılında toplam nüfusun binde biri (% 01) kadardı, yani yuvarlak olarak 70 milyon nüfusun 70.000 kadarı tutuklu ve hükümlü olarak cezaevindeydi (mahpus). Kasım 2019 itibarıyla 287.000 hükümlü ve tutuklu bulunduğu açıklandı. Dolayısıyla Türkiye’de her 287 kişiden biri içerdedir. Bu rakamla Türkiye maalesef ABD ve Rusya’nın ardından dünya üçüncüsüdür.
Türkiye, bütün bu örnek ülkeler arasında, ceza infaz kurumlarında, hükümlülere nazaran tutuklu olarak en fazla kişi bulunduran devlettir. Hapsin infazı pahalı bir iştir.
ABD’de cezaevlerinin yıllık bütçesi 50 milyar Dolar civarındadır.
Bizde de bir mahpusun aylık masrafı yaklaşık 20.000 TL’dir. Bu miktara cezaevlerini dışarıdan koruyan jandarmanın masrafları dahil değildir.
En fazla suç işleyen yaş grubu hangisidir?
Suç istatistiklerine göre suç zirvesi: İskandinav ülkelerinde 13-15 yaş, (İsveç’te genç suçluluğu artma eğiliminde).
İngiltere’de 14-17 yaş, ABD’de 14-19 yaş, (tutuklananların yarısını 25 yaş altı oluşturmaktadır. Halbuki 18 yaş altı gençler toplam nüfusun % 8’idir. Tutuklananların 1/3’ü 18 yaş altıdır. Mala karşı suçlarda 16, cana karşı suçlarla şiddet suçları ise 18 yaşında yoğunlaşmaktadır.
Almanya’da 14-20 yaş, (bütün sanıkların %20.6’sı) gençlerin % 20’si şiddet suçlarına katılıyor, mala karşı suçların 1/3’ü gençler tarafından işleniyor.
Türkiye’de 19-25 yaş grubu suçluluğun zirvesinde olan yaşlar. Cezası infaz edilip de cezaevinden çıkan hükümlülerin % 28,2’si 22-29 yaş grubu, % 34,4’ü ise 30-39 yaş grubu (Bu yaşlar cezaevinden tahliye yaşıdır, suç işleme yaşı çok aşağılardadır). 25-35 yaş arasında suçlulukta hız oranı düşüyor.
Bu tablonun sonucu şudur: Batıda aile neredeyse bitmiş, Hollanda’da partneri olanların % 23’ü evli. Çocukların % 51’i evlilik dışı. Bizde aile kurumu henüz çökmedi. Ailesiyle birlikte yaşayanlar suça karşı korunaklı ama gençler ailesinden ayrılıp üniversite öğrenimine başlayınca risk grubu içine giriyor.