Hz. Peygamber’in en yakınında olan topluluğa, “onlar da bizim gibi insandı” yaklaşımı, aslında ucu hâtemü’l enbiya olan Hz. Muhammed’e (ASM) değdirilmeye çalışılan ve neticede “peygamber de bizim gibi bir insandı” fikrine dayandırılmaya çalışılan, korkunç bir plandır.
Bir saat sonra cevap geldi ki: “Yetmiş yaşındaki meşhur bir münafık ölüp, Cehenneme gitti.” 74
İşte bu olay Hz. Peygamber’in (asm) beliğ bir tarzda beyan ettiği olayın açıklamasını gösterir. 75
Hz. Peygamber’in (asm) heva ve hevesinden bir şey konuşmayacağı, onun her söz ve halinin vahyin kontrolünde olduğu; “O heva ve hevesinden hiçbir şey konuşmaz. Onun konuştuğu ancak vahiydir.” 76 ifadesinden de net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Şunu da hemen belirtelim ki Hz. Peygamber’in (asm) vahyin kontrolünde olduğu ve tabiri caizse vahiyle bütünleşmiş olduğunu anlamak bizler için çok zor olmasa gerektir. Nitekim âmâ bir sahabi olan Abdullah b. Ümmü Mektum’a ilgisiz kalışı bile hemen değerlendirilerek ilâhî hatırlatmaya 77 muhatap oluşu, kendisine sorulan bir takım soruların bizzat vahiyle cevaplanması “yes’elûneke” âyetlerinde olduğu gibi vb. durumlar. Hz. Peygamber’in (asm) sözlerinin, davranışlarının, hallerinin de vahyin kontrolünde olduğunu ve hata yapmasına müsaade edilmediğini bize gösteriyor.
Bu da bizim yanımızda Hz. Peygamber’in (asm) ve onun Sünnet-i Seniyyesinin değerinin ne kadar ulvî bir mertebede olduğunu gösteriyor.
Yine, “Andolsun ki, Rasulullah’ta, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır.” 78 ifadesi Sünnet-i Seniyyenin ve Kur’ân’ın anlaşılmasında Hz. Peygamber (asm) gerçeğinin tartışılmaz bir delilidir.
Bundan dolayıdır ki, Risale-i Nur’da sünnete tâbi olmanın önemi ve karşı gelmenin kötü neticesi; “sünnete ittiba etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azime (büyük bir zarar), ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azime (büyük bir cinayet), yalan olduğunu ifade veya ima eden tenkit ise dalâlet-i azime (büyük bir sapıklık, inkârcılık)” 79 ifadeleriyle belirtilmiştir.
Yine, “De ki, Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” 80
“Ve hiç şüphesiz sen yüce bir ahlâk üzeresin.” 81
“De ki: Allah’a ve Resûlüne itaat edin...” 82
“Kim Allah’a ve Resûlüne itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaşlardır.” 83
“Kim Resûle itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” 84
Kur’ânî ifadeleri, Hz. Peygamber’e (asm) itaatin önemi derecesini te’vile açık olmayacak bir netlikte beyan ederken; “Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için sana zikr’i indirdik.” 85 âyeti de başlı başına Hz. Muhammed’in (asm) önemini ve ona uymanın zorunluluğunu vurgulamaktadır.
Hz. Aişe’nin sahabeye ifade ettiği:
“Onun ahlâkı Kur’ân idi.” 86 “Rabbim beni edebin en güzeli ile edeplendirmiştir.” 87 “Ben salih ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” 88 ifadeleri, Hz. Peygamber’in (asm) söz, hal ve davranışlarının örnekliğini ortaya koyarken; “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur’ân-ı Kerîm’le birlikte (onun bir) benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun, koltuğuna kurulan tok bir adamın size; (sadece) şu Kur’ân lâzımdır. Onda bulduğunuz helâli helâl, haramı da haram kabul ediniz (yeter), diyeceği (günler) yakındır.” 89 hadisi de bu zihniyetin çıkma endişesini o günden Resulullah’ın (asm) taşıdığını bize açıkça beyan etmektedir.
Demek oluyor ki, Kur’ân ile Hz. Peygamber (asm) arasında sıkı bir irtibat vardır ve Kur’ân’ın mânâları ondan alınmıştır. 90
Nitekim, “tek başına La ilahe illallah yeterli midir? Yani bir insan Muhammedun Rasûlullah demezse kurtulur mu?” sorusuna verilen;
“Kelime-i Şehadetin iki kelimesi birbirinden ayrılmaz, birbirini ispat eder, birbirini içine alır, biri diğerisiz olmaz. Madem Hz. Muhammed (asm), peygamberlerin sonuncusudur, öyleyse bütün nebilerin varisidir; elbette vüsûl (ulaşma) yollarının başındadır. Onun geniş caddesinden başka hakikat ve gerçek yolu olamaz... Bir insan Hz. Peygamber’i (asm) işitmemiş ve bilmiyorsa onun “La ilahe illallah” demesi kurtuluşuna sebep olabilir.
Fakat Hz. Peygamber’i işiten ve dâvâsını bilen insanlar onu tasdik etmezse, Allah’ı da tanımaz. Onun hakkında yalnız “La ilahe illallah” kelâmı kurtuluşu ve tevhidi ifade edemez...” 91 şeklindeki cevap da bizim bu yaklaşımımızı te’yid eder mahiyettedir.
Sonuç
Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, Kur’ân Müslümanlığı, sadece “Kur’ân bize yeter” ifadesiyle örtüşen bir anlayış olamaz. Kur’ân’ın kendisine indirildiği yüce peygambersiz bir yaklaşım, Peygamberden (asm) sonra o dini temsil eden nûranî silsileyi (sahabe, tabiûn, Tebeü’t-Tabiin...) Hz. Peygamberle (asm) birlikte yok saymaktır.
Akıl Allah’ın insana bahşettiği büyük bir nimet olmakla birlikte, kendi başına hüküm verebilecek bir güçte değildir. Vahye bağlı, vahyin hizmetinde olan ve vahiyden sonra gelen ve sünnetle çatışmayan bir akıl muteberdir.
Hz. Peygamber (asm) ve onun yolunu takip eden selef anlayışının terk edildiği ve bu yüce itikadın bize kadar ulaşmasında âzâmî gayreti olan o saf ve berrak topluluğu “onlar da bizim gibi bir insandı” yaklaşımıyla, günümüzün aklı, kalbi ve ruhu, materyalist felsefeyle karışmış, sekülerleşmiş, siyasetle müşevveş olmuş insanlarını aynı kefeye koyarak, onlarla maddî mânevî boy ölçüşmeye kalkmak, hayâli bir saltanatın sahibi olmakla eşdeğer olsa gerektir.
Hz. Peygamber’in (asm) en yakınında olan bu topluluğa, “onlar da bizim gibi insandı” yaklaşımı, aslında ucu hâtemü’l enbiya olan Hz. Muhammed’e (asm) değdirilmeye çalışılan ve neticede “peygamber de bizim gibi bir insandı.” fikrine dayandırılmaya çalışılan, korkunç bir plandır.
İslâmiyet, Hıristiyanlığa benzemez. Muharref olmuş Hıristiyanlığın hangi yönüne reform aşısı yapılırsa, yine de canı yanmaz. Çünkü ölü hissetmez. Fakat İslâmiyet ve Kur’ân’ın reforma ihtiyacı yoktur. Zira ona elbise olan Sünnet-i Seniyye her asırda İslâmiyet vücudunun bedenine mu’cizevâri bir şekilde uygunluk arz etmiş ve böyle olmaya da kıyamete kadar devam edecektir.
Kur’ân ile sünneti birbirinden ayırmak, et ile tırnağı birbirinden ayırmak gibidir. Sünneti öldürmek ve yok etmek, Kur’ân’ı öldürmekle eşdeğer olduğu gibi, sünnetin ihyası, Kur’ân’ın ihyası, demektir.
Köprü Dergisi, Kış, 2016
Dipnotlar:
1. Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 81.
2. Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 233.
3. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, 2/716.
4. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 589.
5. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 793.
6. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 589.
7. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 589.
8. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 589.
9. Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 225.
10. Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 226.
11. Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 208.
12. Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtu’l-İ’câz, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 25.
13. Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 205.
14. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2009, s. 172.
15. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 666; Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtu’l-İ’câz, s. 19.
16. Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtu’l-İ’câz, s. 25.
17. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 727.
18. Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtu’l-İ’câz, s. 25.
19. Bediüzzaman Said Nursî, İşârâtu’l-İ’câz, s. 26.
20. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 591.
21. Kehf, 18/109.
22. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 221.
23. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 357.
24. Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 32.
25. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 426.
26. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 182.
27. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 427.
28. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 36-37.
29. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 37-38.
30. Gölcük, Şerafettin, Toprak, Süleyman, Kelam, Tekin Kitabevi, Konya, 1991, s. 49-50.
31. Gölcük-Toprak, a.g.e. s. 41-44.
32. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 37.
33. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 37.
34. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 38.
35. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 28-33.
36. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 29.
37. Buhari, İlim, 38.
38. Bediüzzaman Said Nursî, Lemalar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007, s. 245-246.
39. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 697.
40. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 735.
41. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 736.
42. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 736-737, 741.
43. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 742.
44. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 743.
45. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 734.
46. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 734.
47. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 735.
48. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 736-737.
49. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 737.
50. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 742.
51. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 743.
52. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 744.
53. Nisa, 4/83.
54. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 778-779.
55. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 779.
56. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 779-780.
57. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 781.
58. Bediüzzaman Said Nursî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 286.
59. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 1142.
60. Bediüzzaman Said Nursî, Mesnevî-i Nuriye, s. 263.
61. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 877-878.
62. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 880.
63. Furkan, 25/43.
64. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 154.
65. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 370-371.
66. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 371-371.
67. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 156.
68. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 372.
69. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 374.
70. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 150.
71. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 160.
72. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 160.
73. Maide, 5/99.
74. Müslim, 4: 3184, Hadis No: 2844.
75. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 161.
76. Necm, 53/3-4.
77. Abese, 80-1-16.
78. Ahzab, 33/21.
79. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 191.
80. Âl-i İmrân, 3/31.
81. Kalem, 68/4.
82. Âl-i İmran, 3/32.
83. Nisa, 4/69.
84. Nisa, 4/80.
85. Nahl, 16/44.
86. Sahih-i Müslim, Hadis No: 139.
87. Aclunî, Keşfü’l-Hafâ, 1: 70.
88. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 381, Hadis No: 8939.
89. Ebu Davud, Sünne, 5.
90. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 660.
91. Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 560-561.
-SON-