"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kur’an’da evrensel ahlak ilkeleri

26 Nisan 2019, Cuma
Evrensel Ahlâk İlkelerinin Kur’ânî Temelleri - 3

KUR’ÂN İNSANLARIN HEM DÜNYA, HEM DE AHİRET MUTLULUKLARINI SAĞLAMAK MAKSADIYLA İYİ VE KÖTÜ AHLÂK PRENSİPLERİNİ ORTAYA KOYMUŞTUR.İNSANIN GÜZEL AHLÂK İLKELERİNİ UYGULAMASINI SAĞLAMADA ALLAH İNANCI VE SEVGİSİ İLE BİRLİKTE AHİRET İNANCI DA ÖNEMLİ BİR ROL OYNUYOR. KUR’ÂN-I KERÎM’İN DÖRT ANA KONUSUNDAN BİRİSİ DE AHİRET İNANCIDIR. KUR’ÂN’A GÖRE İNSAN ÖLDÜKTEN SONRA TEKRAR DİRİLTİLECEK, ALLAH HUZURUNDA TOPLANACAK VE DÜNYADAKİ HAYATININ HESABINI VERECEKTİR. BU HESAP, İNSANIN DÜNYA SINAVINDA BAŞARILI OLUP OLMADIĞINI GÖSTERECEK OLAN BİR HESAPTIR.

Kur’ân en son indirilen İlâhî hitap ve kitaptır. Bu yüzden mesajı da evrenseldir. Âyetlerin bir kısmının belli nüzul sebepleri olmasına rağmen, ifadelerin ekserisinin umumî mesajları ihtiva etmesi, insan fıtratına uygun hükümleri taşıması, her şeyi akla havale etmesi, âyetlerinde “ey insanlar” hitabını kullanması onun evrenselliğinin delillerindendir. Nitekim her milletten insanların İslâm’ı kolaylıkla kabul edebilmesi de bu evrenselliğin canlı şahididir.

Cenab-ı Hak insanı bir sınava tabi tutmak için bu dünyaya gönderdiğinden dolayı insanın fıtratına hem iyilik, hem de kötülük yapma kabiliyetini yerleştirmiştir. Yani insanda iyi ahlâkın tohumları da, kötü ahlâkın tohumları da var. (Şems, 91/8)

Kur’ân-ı Kerîm iyi ahlâkın, ya da kötü ahlâkın neler olduğunu tesbit etmeyi sadece insanın aklına bırakmamıştır. Çünkü akıl da istikameti bulması gereken bir kuvvedir. İnsan o kadar kompleks bir yapıya sahiptir ki, bütün duyguların birbirleriyle alâkası vardır. Hepsinin ötesinde ise insanın iyi ya da kötü ahlâka yönelmesini sağlayacak olan hür bir iradesi vardır. Kur’ân insanların hem dünya, hem de ahiret mutluluklarını sağlamak maksadıyla iyi ve kötü ahlâk prensiplerini ortaya koymuştur. Buna uyup uymama da ise serbest bırakılmıştır. Ancak Kur’ân insanların dünya ve ahiret mutluluklarını sağlamak amacıyla geldiği için, insanları hep iyi ahlâk ilkelerine uymaya teşvik etmiştir.

Çünkü insanın mutluluğu buna bağlıdır. İnsan iyi ahlâklı olması, kendisini, ailesini ve toplumu mutsuz edecek olan kötü ahlâk ilkelerinden uzaklaşması, iyiyi elde ederek mutlu olması için de, inanç ve sevgi gibi temel esasları belirlemiştir. Bunlar, Kur’ân ahlâkının kaynağını oluşturuyor. Bunun sonucunda ise iki dünya mutluluğu meyvesi karşımıza çıkıyor. Bu iki kaynak, ahlâkın evrensel kaynağı olarak kabul edilen,”kendine yapılmasını istemediğin bir davranışı, sen de başkalarına yapma” ilkesinin de aslında teoriden pratiğe geçmesini sağlıyor. Acaba insan niçin kendisine yapılmasını istemediği bir davranışı başkasına yapmayacak? Eğer kendisini bundan alıkoyacak bir manevî güç yoksa, bu ilke teoride kalır. Halbuki hadis-i şeriflere aynı ilke iman şartına bağlanıyor. O halde insanın kendisine yapılmasını istemediği bir davranışı başkasına yaparsa imanı kemale ermemiş demektir.

İman, Allah’a, ahiret gününe ve diğer iman esaslarına iman etmeyi içine alıyor. Kur’ân-ı Kerîm’e baktığımızda güzel ahlâk ilkelerini uygulamanın Allah sevgisiyle ilişkisini görürüz. Cahiliye döneminde Allah’a inandıklarını söyleyen, ama elleriyle taştan, yiyecekten yaptıkları putları Allah’a ortak koşan, Kur’ân’ın ifadesiyle putları “Allah’ı sever gibi seven” bir topluluk vardı. (Bakara, 2/165.) Cahiliye toplumunda görülen toplumun huzurunu bozan zulüm, gösteriş, zina, içki, kız çocuklarını diri diri öldürmek gibi ahlâksızlık ve cinayetlerin altında hep Allah sevgisi yerine ikame edilen put sevgisi vardı. Çünkü putlar Kur’ân’ın ifadeleriyle onlara ne zarar verebilirlerdi, ne de menfaat.

Yaptıkları kötülükleri cezalandıracak, iyilik yaptıklarında mükâfatlandıracak, seven, şefkat eden ve adaletli olan bir Allah inancı yoktu. Bu yüzden toplum büyük bir kaos içindeydi. Ama Kur’ân önce onları tevhide çağırdı. Sonra da “mü’minlerin Allah sevgisinin, müşriklerin putlarına olan sevgisinden çok fazla” (Bakara, 2/165) olduğunu beyan etti. Böylece tevhid inancı ile birlikte Kur’ân, Allah sevgisini merkeze aldı. Sevgi üzerine kurulu ahlâklı bir toplum oluşturmayı hedefledi. Şirki bırakan, bir tek Allah’a inanan insanlar, Allah’ın kendilerini sevdiği, kendilerinin de Allah’ı sevdiği, aynı zamanda birbirlerini seven insanlardır. Zaten Kur’ân’ın istediği toplum da Allah’ı seven, Allah’ın da kendilerini sevdiği, birbirlerini seven insanların oluşturduğu bir toplumdur. “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah, sevdiği ve kendisini seven, mü’minlere karşı alçak gönüllü, şefkatli, kâfirlere karşı onurlu, zorlu bir toplum getirecektir.” (Maide, 5/54) âyeti de bunun delilini oluşturmaktadır. Putları seven ve putlar için birbirlerini seven insanlar, aslında kendi bencilliklerine ve menfaatlerine, çıkarlarına kılıf geçiren insanlardı. Ve bu sevgi onları kin, düşmanlık, tecavüz, zina, içki, kumar gibi fertlerin, ailelerin ve toplumun huzurunu bozacak davranışlara sevk etmişti. Cahiliye şiirlerinde bütün ahlâksızlık türlerinin övülmesi bunun delilini teşkil ediyor. Kur’ân ise, tek Allah inancı, Allah sevgisi ve bunlara bağlı olarak insan sevgisi ve şefkatini merkeze aldı. Bu toplumun huzurunu bozan olumsuz ilkelerini kısa bir süre içinde değiştirdi.

Kur’ân-ı Kerîm, bir taraftan insanları iman etmeye dâvet ederken, diğer taraftan Allah’ı sevmeye dâvet ediliyor. Aynı zamanda Allah tarafından sevilmek için de güzel ahlâktan yana tavır alınmasını istiyor. Cenab-ı Hakk’ın, müttakileri, muhsin olanları, sabırlı, adaletli olanları, tövbe ve tevekkül edenleri seveceğini bildirmesi, güzel ahlâk prensiplerinde Allah inancının ve onun sevgisini kazanmanın en önemli bir vasıta olduğunu gösteriyor. Yine Cenab-ı Hakk’ın kâfirleri, zalimleri, müfsidleri, haddini aşanları, israf edenleri, hainleri, kibirli ve gururlu insanları sevmeyeceğini bildirmesi de, kötü ahlâk ilkelerinden uzaklaşmada Allah inancının ve sevgisinin oynadığı rolü gösteriyor. (Bu konudaki âyetler ve ayrıntılı açıklamalar için bkz: Yargıcı, Atilla, Kur’ân’ın Önerdiği İdeal İnsan Modelinin Oluşmasında Sevginin Rolü, yayınlanmamış doktora tezi, Ankara 2002, s. 101-162)

İnsanın güzel ahlâk ilkelerini uygulamasını sağlamada Allah inancı ve sevgisi ile birlikte ahiret inancı da önemli bir rol oynuyor. Kur’ân-ı Kerîm’in dört ana konusundan birisi de ahiret inancıdır. Kur’ân’a göre insan öldükten sonra tekrar diriltilecek, Allah huzurunda toplanacak ve dünyadaki hayatının hesabını verecektir. Bu hesap, insanın dünya sınavında başarılı olup olmadığını gösterecek olan bir hesaptır. Hesap vermenin sonunda, insan mükâfat ve ihsan için Cennete, ya da ceza çekmek için Cehenneme gönderilecektir. Bu durumda ahiret inancı insanı Allah’a hakkıyla kulluk yapmaya, bu da emirleri yapıp yasaklardan kaçınmaya teşvik ediyor. Emirleri yapıp yasaklardan kaçınan bir insan ise, Allah tarafından sevilen bir insan olmakla birlikte toplum tarafından da sevilen bir insan konumuna yükselir. Kur’ân’da bildirilen ve inanç ve sevgi ile bağlantılı olan ahlâk ilkeleri de teoride kalmamış, Hz. Muhammed (asm) bu ahlâkın yaşayan bir timsali olmuştur. Kur’ân’da Peygamberimiz’in (asm), “büyük bir ahlâk üzere olduğu”nun (Kalem, 68/4) beyan edilmesi de, onun Kur’ân ahlâkına sahip olduğunu gösteriyor. Kur’ân’ın inanç, sevgi ve şefkat odaklı ahlâk kodları bütün insanların gerçek iyiyi bulmalarını, mutlu olmalarını sağlayacak kodlardır.

Bu ahlâk kodlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: Doğruluk (Bakara, 2/177; el-Ahzab, 33/70), takva (el-Araf, 7/96, et-Talak, 65/2), tövbe (Nisa, 4/26-27; et-Tevbe, 9/104; eş-Şura, 42/25), şükür (ed-Dehr, 75/3; İbrahim, 14/7), ihlâs (el-Bakara, 2/138.), sabır (el-Asr, 103/2-3; el-Ahzab, 33/35), merhamet (el-Araf, 7/156; el-Mü’minun, 233/110; el-Beled, 90/17-18), hilm (Al-i İmran, 3/159), iffet (en-Nur, 24/33; el-Maide,5/55; el-Ahzab, 33/35), güzel söz (en-Nisa, 4/114; el-İsra,17/53; en-Nahl, 16/125) salih amel (el-Maide, 5/9; en-Nisa,4/173; Al-i İmran, 3/114)

Diğer taraftan Kur’ân’ın belirlediği herkes tarafından kabul gören ve fertlerin, ailelerin ve toplumların menfaatine olan yok edilmesi gereken kötü ahlâk kodları da vardır. 

Bunlar da yalan söylemek (en-Nahl, 16/105,116; ez-Zümer, 39/3), sefahet (el-Bakara, 2/113,242; el-Araf,7/155; el-Cin,72/4), azgınlık (Hud, 11/16; el-İsra, 17/16, Seb’e, 34/34), nankörlük (Hud,11/9; el-Hacc, 22/16; lokman, 31/32; Fatır, 35/36), israf (el En’am, 6/141; el Furkan, 25/67; el Araf, 7/34,81), cimrilik (En Nisa, 4/53; el-İsra, 17/100; Muhammed, 47/38; el-Bakara,2/268), ümitsizlik (er-Rum, 30/37; Hud, 11/11; ez-Zümer,39/53), başa kakmak (el-Müddessir, 74/6; el-Bakara, 2/262,264; el-Hücurat, 49/17), tecavüz (en-Nisa, 4/29; el-Maide, 5/2; en-Nur, 24/22), kibir (en-Nahl, 16/22; en-Nisa, 4/172; el-Mümin, 40/60), fuhuş ve zina (e-Araf, 7/28; en-Nahl, 16/90; el-Müminun, 23/5; el-İsra, 17/32; en-Nur, 24/3) kumar ve içki (Maide, 5/90) gibi hususlardır.

Etiketler: kur'an, ahlak
Okunma Sayısı: 8621
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı