"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Devlete talip olmak cemaatlerin işi değil

28 Aralık 2020, Pazartesi
Ömer Ergün: "Cemaat ve tarikatların sivilliğini yitirmemek için, esas işleri olan dini anlatmaları ve dinin güzelliğini ortaya çıkaracak faaliyetler içinde olmaları gerekir. Devleti yönetmek dinî cemaatlerin ve tarikatların işi değildir."

“Tarihî Süreçte Din Devlet ve Cemaat İlişkileri, Problemler/Çözümler” Paneli - 4

 

Modernite insanı yalnızlaştırdı, cemaat bu boşluğu doldurdu  

Programa Diyarbakır’dan katılan, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi Ömer Ergün cemaatlerle ilgili tartışmaların hukukî ve yapısal boyutuna değindi. Moderatör Ahmet Dursun’un “Din devlet ve cemaat ilişkilerinin sağlam zeminlerde yürütülmesinin hukukî şartları nelerdir? Bugün demokrasi, hukuk devleti, adalet, insan hakları gibi kavramlarla bir çok dinî grubun ve cemaatin barışık olmadığına şahit oluyoruz. Cemaat demokrasi ilişkisi hakkında neler söylemek istersiniz? Buradan yola çıkarak cemaat yönetimi ile ilgili neler söylemek istersiniz? Cemaat yönetimi nasıl olmalı?” olmalı sorularını cevaplayan Ergün, kavram olarak cemaatin ortak bir amaç ya da eylemi gerçekleştirmek için bir araya gelmiş kurumların ya da kişilerin oluşturduğu birlik, teşkilât, teşekkül olarak tanımlanabileceğini, modernitenin insanı yalnızlaştırdığı, cemaat anlamındaki oluşumların ise bu boşluğu doldurduğunu söyledi.  

Cemaati ilişkilerin “sevgisel, duygusal ya da geleneksel temeller üzerinde” inşa edildiğini ifade eden Ömer Ergün, günümüzdeki dinî cemaatlerin yönetim şekilleriyle ilgili problemler olduğunu ifade ettikten sonra sözlerini şöyle sürdürdü:  

“Belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelen toplulukların nasıl yönetileceğine ilişkin olarak birçok yöntem ileri sürülmektedir. 

Bir araya gelen insanların oluşturmuş oldukları toplulukları nasıl yöneteceklerine ilişkin olarak, günümüz modern toplumun bulmuş olduğu bazı yöntemler vardır; özellikle hukuk biliminde, bunlara bir tüzel kişilik tanıyarak, bir araya gelen insan topluluklarının amaçlarına göre dernekler, vakıflar veya şirketler, sendikalar ve siyasî partiler tüzel kişiliklerini düzenlemiştir. Bu tüzel kişiliklerin topluluğu yönetim biçimi itibariyle, eleştirecek yönlerimiz olmakla birlikte, tamamında, bir karar alma safhaları, kararı uygulama ve topluluğu dışarıya karşı temsil etme ana başlıkları düzenlenmiştir. 

Bu tüzel kişilerde, topluluğun amacını gerçekleştirmek üzere nasıl hareket edeceğini, kararları nasıl alacağını, topluluğu yönetecek kişilerin nasıl seçileceğini, topluluğu oluşturan fertlerin hakları, ihlâli halinde nasıl davranılacağı vs. gibi konular hukuk tarafından düzenlenmiştir ve güvence altına alınmıştır. 

Ancak modern toplumun oluşturmuş olduğu ve güvenceye bağladığı, belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş topluluğun nasıl yönetileceğine ilişkin hususlar modern toplumun göbeğinde yaşayan Müslüman topluluklar açısından da düşünülmesi ve düzenlenmesi gerekmektedir. Bu durumun illaki devlet tarafından düzenleneceğini kast etmiyorum, sivil olarak bu alanından en azından genel kurallarının olması gerekir. Bunun inançlı insanlar tarafından düşünülerek hazırlanması gerekir. 

Özellikle İslâm dinine hizmeti önceleyen Müslüman topluluklar, cemaatlerin bir araya geldiklerinde, mal birliği, güç birliği ve dayanışmayı ifade eden değerlerin nasıl yönetileceği, özellikle bu topluluğun mensuplarına karşı davranışları ve mensuplarının diğer mensupdaşlar ile olan ilişkileri, topluluğun yönetim organının oluşturulması topluluğun nasıl yönetileceği, gibi bir çok konu üzerinde ortak kurallar oluşturma ihtiyacı söz konusudur. 

Günümüzde Türkiye’deki cemaatlerin yönetim biçimleri incelendiğinde genel olarak cemaatlerin iki şekilde yönetildiği görülmektedir. Dikey yönetim ve yatay yönetim. Bunu sosyolojik bir araştırmanın sonucu olarak söylemiyorum, okuduklarım, yaşadıklarım ve gördüklerimin sonucu olarak yapmış olduğum bir analiz olarak ifade ediyorum. 

Bu konuda şunu da belirtmemiz gerekir: Cemaat ve tarikat olarak ifade edilen sivil toplum örgütlerinin, devlet ve hukuk tarafından kendilerine tüzel kişilik tanınmaları ile birlikte sivilliklerini yitirmemeleri lâzım. Yani cemaatlerin sivil yapılarına uygun olarak, dernek ve vakıf şeklinde yapılandırılmasının da birçok mahzuru söz konusudur. Gerek devlet tarafından sivil bir organizasyonun sıkı bir biçimde denetlenmesi ile ilgili sakıncalar olabileceği gibi, gerekse de kendi çıkarları doğrultusunda kullanamadığı dernek ve vakıf tüzel kişiliğinin sivil hizmetlerini engellemeye yönelik eylemler içerisinde de olabilir. Yine eğer kendi emellerine hizmet etmiyorsa, hizmetlerine son verebilir. Bu anlamda devletin yönetimi ve denetimine açık bir yapı olması dolayısıyla, cemaatin ve topluluğun sivilliğine zarar vermektedir. 

Dolayısıyla cemaat ve tarikat yapılanmalarının dernek ve vakıf olarak örgütlenmeleri sivilliğine zarar verir. Bununla birlikte cemaat ve tarikatların rahat bir biçimde örgütlenmeleri ve hizmetlerini icra edebilmeleri için, devlet denetimi esnek olmalıdır. Devletin cemaat ve tarikatların işleyişlerine; kamu düzenini bozucu faaliyetler, bir suç işlemesi veya suça bulaşması dışında müdahale edemediği, tüzel kişiliğe sahip yeni bir organizasyona ihtiyaç duyulmaktadır. Yani ‘dinî cemaatler tüzel kişiliği’ adı altında bir sivil örgütlenmeye gidilebilir. Bu hukukçuların üzerinde çalışması gereken bir konudur. Bugün dernek ve vakıfların sahip olduğu tüzel kişiliği kastetmiyorum. Tamamen sivil alanda, kamu düzenini bozucu faaliyetler olmadığı müddetçe, bir suç işlenmediği müddetçe, suça da bulaşılmadığı müddetçe tamamen hür olan, devletin hiçbir şekilde denetleyemeyeceği bir yapılanmaya dair bir tüzel kişilik olmalıdır, kastettiğim. 

Burada aslında esas mesele şudur, devlet sivil bir organizasyon olan, cemaat ve tarikatların iç işleyişlerine müdahale etme yetkisine sahip olmalı mıdır? 

Fertlerin temel hak ve hürriyetleri olduğu gibi, fertlerin oluşturmuş olduğu tüzel kişiliklerinin de, bu anlamda cemaat ve tarikatların da sivil, anayasada ifade edilen hak ve hürriyetleri vardır. Tüzel kişi olarak bunlara sahiptirler. Yani tarikatların ve cemaatlerin iç işleyişleri onların mahremleridir, dokunulmazlıkları olmalıdır. Devlet bir cemaat ve tarikatın iç işleyişine karışamaz, karışmamalıdır.  

Esasında laiklik uygulaması da bunu gerektirir. Laikliğin iki görünümü söz konusudur, bir devlete bakan yönü vardır, yani devlet hiçbir ideolojinin, dinin, inancın etkisi altına giremez, bu gurupların tamamına eşit mesafededir. Bu anlamda Türkiye’deki uygulamasında bir yanılsama söz konusudur. Dinlerin devlete etkisinin önlenmesi konusunda, muazzam bir çaba gösterilmekle birlikte, ideolojilerin devlete hâkimiyeti konusunda hiçbir çaba gösterilmemiştir. Laikliğin devlete yüklediği görev dine, ideolojilere ve inançlara, bunların iç işleyişlerine karışmamasıdır.

Laikliğin şahıslara bakan yönü ise temel hak ve hürriyetlerden olan din ve vicdan hürriyetini ve bu hakkın güvence altına alınmasını ifade eder. Kişi istediği dinî inancı seçer ve gereklerini istediği gibi yerine getirir, devlet bunların önüne herhangi bir engel koyamaz. Yine dinini ve inancını istediği gibi yayma hakkına sahiptir. Devlet bu hakkın kullanılmasında sadece kolaylaştırıcı tedbirler almakla görevlidir. Hiçbir zaman dinin ve inancın anlatılmasına, yayılmasına müdahale edemez ve engeller çıkaramaz.

Yani devletin, cemaat ve tarikatların işleyişine iç işlerine müdahalesi, engeller çıkarması aslında laiklik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.

Aslında günümüz toplumlarında insan fıtratına uygun olarak cemaat ve tarikatlar nasıl yönetilmeli dendiğinde şu ana ilkeleri söylememiz mümkündür:

1- Cemaat ve tarikatın, bu cemaat ve tarikat üyelerince denetlenebilir ve hesap verebilir biçiminde örgütlenmesi gerekir.

2- Cemaat ve tarikatlara mensubiyet anlamında giriş ve çıkışların kişinin iradesine bağlı olması gerekir, kişi benimsemediği cemaat ve tarikattan çok rahat bir şekilde ve hiçbir kaygı duymadan ayrılabilmelidir.

3- Cemaatin ve tarikatın, bu anlamda insan topluluğunu yönetenlerin cemaate, tarikata mensup olanlarca, seçimle gelmesi ve başarılı bulunmuyorsa, seçimle gitmesi gerekir. Seçim medenî bir uygulamadır ve kişinin iradesine saygıyı ifade eder. Dünya da medeniyet kurmuş bir dinin mensuplarının bu ayrıcalığa ve anlayışa, olgunluğa sahip olmaları ve bunu bütün dünyaya göstermeleri gerektiği inancındayım.

4- Çağdaş toplumlarda sivil toplum örgütleri içerisinde değerlendirilen, cemaat ve tarikatların sivilliğini yitirmemek için, esas işleri olan dini anlatmaları ve dinin güzelliğini ortaya çıkaracak faaliyetler içinde olmaları gerekir. Devleti yönetmek dinî cemaatlerin ve tarikatların işi değildir, çünkü bu alan seküler bir alandır, taliplisi çoktur, mücadele gerektirir, hile ve yalanın çokça kullanıldığı, entrikaların döndüğü bir alandır, dinle bağdaşmaz.

Ferdi olarak ben devleti yönetmeye talibim diyen kişi veya kişilerin, cemaat ve tarikat mensubiyetini de askıya alınması gerekir.

5- Cemaat mensubu olan kişinin, cemaatin ve tarikatın nasıl yönetileceğine ilişkin olarak alınan kararlarda etkisinin ve yetkisinin olması gerekir. 

Dinî cemaatler ve tarikatların daha iyi dinî hizmetleri yerine getirebilmeleri ve dış müdahalelerden korunabilmeleri açısından Türkiye’deki uygulama gözlemlendiğinde, dinî cemaatlerin ve tarikatların iki şekilde yapılandığı ve yönetildiği görülmektedir: Dikey olarak yönetilen dinî cemaatler ve yatay olarak yönetilen dinî cemaatler.     

Etiketler: devlet, cemaat
Okunma Sayısı: 6260
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı