“Ben değil, biz” prensibine dayanan demokratlık tek adam, tek görüş ve komite istibdadına izin vermez.
DP iktidarının son senelerinde “Demokrat azalarından Nur Talebeleri” adına 14 imzayla Menderes’e gönderilen bir mektupta şöyle deniliyordu:
“Otuz beş seneden beri siyaseti terk eden Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, şimdi Kur’an ve İslâmiyet ve vatan hesabına, bütün kuvvetiyle ve talebeleriyle, dersleriyle Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını muhafazaya çalıştığına, biz Demokrat Parti mensupları ve Nur Talebeleri kat’î kanaatimiz gelmiştir.” (s. 812)
Aynı mektubun devamında da Üstad Bediüzzaman’ın şu sözü naklediliyordu:
“Kur’ân ve vatan ve millet hesabına, dindar ve dine hürmetkâr Demokrat Parti’nin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders veriyorum.” (s. 813)
Hemen peşinden gelen ve Üstadın imzasını taşıyan mektupta ise aynı manaları teyid eden şu cümleleri okuyoruz:
“Demokratları iktidar yerinde muhafaza etmeye Kur’an menfaatine kendimizi mecbur biliyoruz. (...) O iktidar partisinin lehinde ehl-i dini yardıma dâvet ediyoruz. Ve dinde lâubali kısmını dahi cidden îkaz edip ‘Aman, çabuk hakikat-i İslâmiyeye yapışınız!’ ihtar ediyoruz.” (s. 816)
Açıkça görülüyor ki, burada iktidarda muhafazası için çağrı yapılan parti DP. Onun düşmesi halinde yerine gelecek partilerden biri olan Millet Partisi değil.
Dolayısıyla Üstadın DP için yaptığı çağrıyı, onun devamı olarak kurulmuş partilerin düşmesi sayesinde iktidar olan MP uzantılarına uyarlamak doğru olmaz.
Siyasetteki güncel durumu bu tesbitler ışığında okuyacak olursak: 13 yıllık AKP iktidarı—bazıları kendi arzularına fikir kılıfı giydirerek o şekilde görmek isteseler de— demokrat değil ve olmadığını bilhassa son dönemdeki icraatıyla da ispatladı.
AKP gerek kurucu kadrolarının siyaset çizgisi ve anlayışı, gerekse uygulamaları ile MP’nin uzantısı ve yeni bir versiyonu.
Ve 28 Şubat sürecinin bir ürünü. Tıpkı ANAP’ın 12 Eylül’ün ürünü olduğu gibi.
Dahası, son hedefi ülkeyi 30’ların şeflik rejimine döndürmek olan AKP, eski CHP’nin misyonuna talip.
27 Mayıs’ın da, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ın da asıl hedefi olan Demokratlar ise bugünkü müdahale ürünü siyasî yapıdan da dışlanmış ve dağılmış durumda.
Türkiye bunun sıkıntısını yaşıyor.
Kur’an hesabına desteğin anlamı
Üstad Bediüzzaman’ın Kur’an, İslâmiyet, vatan ve millet hesabına ve menfaatine Demokratları iktidarda muhafaza etme gereğini vurgulamasının, bir partiyi desteklemenin çok ötesinde derin anlam, mesaj ve boyutları var.
Bu mesajı, Kur’ân’ın sönmez ve söndürülemez manevî bir güneş olduğunu dünyaya gösterme ve ispat etme hedef ve idealinin Risale-i Nur hizmetiyle tahakkuk serencamı ve bağlamı içinde anlamalıyız.
Bu mesajın muhatabı, meşrutiyetle başlayıp cumhuriyet ve demokrasi aşamalarıyla tekâmül eden ve adalet, meşveret, kuvvetin kanunda olması, hürriyet-i şer’iye ve hizmet devleti gibi temel esas ve değerlere dayanan yönetim anlayış ve sistemini hayata geçirecek kadrolar.
Dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar.
Onlar siyaseti dine hizmetkâr kılan ve bunu hiçbir siyasî hesap yapmadan, ihlâsla, sırf Allah rızası için gerçekleştiren bir anlayışın samimî savunucu ve tatbikatçılarıdır.
Dinî ve manevî değerlerin siyasî amaçlarla kullanılmasına rıza göstermezler.
Onların siyaset anlayışında Kur’an, ona inanan herkesin ortak kitabıdır. Bu sebeple, Kur’an’ı tekellerine almak ve mukaddes kitabımızı bile toplumda gerilim ve kutuplaşmanın körüklenmesi için kullanmak gibi vahim tavırlara prim vermezler.
1950’de milletin reyleriyle iktidara gelir gelmez ilk iş olarak ezanı hürriyetine kavuştururken dahi siyasî ve toplumsal bir gerilime meydan vermemiş; bu hassas konuyu suhuletle, ama bir daha geri dönüşü olmayacak şekilde muhkem bir temele oturtarak çözüme kavuşturmuşlardır.
Öyle ki, “Türkçe ezan kalkınca darbeye karar verdik” diyerek 27 Mayıs’ı yapanlar bile hür ezana artık dokunamamışlardır.
Bediüzzaman onlar için “İnşaallah istibdad-ı mutlakı kaldırıp hürriyet-i şer’iyeyi tesis edecekler” diyor. Osmanlı Ahrar’ı ile başlayıp cumhuriyet ve demokrasi devirlerinin Demokratları ile devam eden ve sık sık ihtilâllerle önü kesildiği için yarım kalıp tamamlanamayan bir misyon bu.
İktidarda muhafaza edilebilseydi, bu misyonun tahakkuku yolunda şimdiye kadar çok büyük mesafeler almış olurduk.
Demokratlığın gerekleri
Demokratlığın gereği olarak Kur’an’a ve dine yönelik baskıları kaldıran, din ve vicdan hürriyetinin önündeki engelleri bertaraf eden, din eğitimini tekrar başlatan, dinî yayınların önünü açan, cemaatlerin özgürce hizmet edebilecekleri ortamı hazırlayan Demokratlar iktidarda kalmalı ki, bu hizmetler gelişerek devam edebilsin.
Demokrat anlayış, diğer alanlarda olduğu gibi bu konuda da, verilecek hizmetleri devlete yaptırmaktan ziyade, rolünü gerektiği ölçüde düzenleyici olmakla sınırladığı devleti geri plana çekerek engel ve gölge olmaktan çıkarıp, asıl sahibi olan sivil toplum tarafından özgürce yapılabilecekleri zemini oluşturmaya çalışır.
Laikliği din karşıtlığı veya dinin toplumsal ve kamusal alandan tümüyle tecridi şeklinde anlaşılıp öyle uygulanan bir kavram olmaktan çıkarıp din ve vicdan hürriyetinin teminatı ve şemsiyesi olarak görür.
Devleti dinle ve toplumla barıştırmayı esas alır. Bunu yaparken, dinî değerleri ve dine yaptığı hizmetleri siyasî rant ve çıkar hesaplarına alet etmez. Dinî kimlik ve dindarlık üzerinden siyaset yapmaz. Din eksenli gerilim, ötekileştirme ve kutuplaştırma politikalarına asla tevessül etmez.
Demokrat anlayış hizmet yarışı olarak nitelediği siyasetin kendi zeminlerinde, hür, âdil ve eşit şartlarda, etik değerlerle yapılması; cami, okul, kışla ve mahkemeye kesinlikle sokulmaması gereğini savunur.
“Ben değil, biz” prensibine dayanan demokrat anlayış tek adam, tek görüş ve komite istibdadına izin vermez. Müzakere, karar ve uygulama süreçlerinin ortak akıl ve istişareyle şekillenmesini esas alır.
Demokrat anlayış sadece belli kesimler için değil, herkes için hürriyet, adalet ve demokrasi ister. Suç ve cezanın şahsîliği ilkesini hassasiyetle gözetir. Zulme yol açan genelleyici suçlamalardan kaçınır.
“Meşru ve samimî bir muvazene-i adalet unsuru” olarak gördüğü muhalefeti “şer ve ihanet cephesi” olmakla itham etmez.
İşte bu gibi gerekçelerle demokrat anlayış iktidarda olmalı ki, siyaset ortamı Kur’an’ın prensiplerine göre şekillensin.
Üstadın, Demokratlara desteğini “Kur’an hesabına” diyerek temellendirmesinin en önemli sebebi ve anlamı bu.
YARIN: Demokratlarırn dine yaptığı hizmetler