“Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir” diyen Said NursÎ’nin ideallerini küresel ölçekte gerçekleştiren, tek başına bir millet olan kişidir Fuat Hoca.
“Ölürsem görmeden bu millette umduğum feyzi,
Yazılsın seng-i kabrimde; vatan mahzun, ben mahzun.”
Prof. Dr. Fuat Sezgin’den naklen
***
Prof. Dr. Fuat Sezgin’le İslâm Bilim Tarihi Belgeseli...
ADEM ÖZKAN’IN KALEMİNDEN...
FUAT SEZGİN HOCA İLE İLK TANIŞMAM
Fuat Sezgin ismini ve İslâm Bilimler Tarihi alanındaki eşsiz çalışmalarını yıllar önce ilk kez merhum Şaban Döğen’in “Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi”nde okumuştum. Yaşayan bir bilim adamı olarak çağımın insanı olduğu için de onunla iftihar etmiştim.
Yine yıllar sonra TRT’de Belgesel Programlarda Yapımcı-Yönetmen olarak çalışırken; 2004 yılı Şubat ayının son günlerinde o dönemin TRT Genel Müdürü olan Sn. Şenol Demiröz Beyefendi’nin arzusu ile Prof. Dr. Fuat Sezgin Belgeseli’nin yapımında görevlendirildim. Bu benim için çok önemli bir müjde idi. Sevinç içerisinde Fuat Hoca hakkında bilgiler toplamaya başladım. Elde ettiğim bilgiler biraz da olsa tanımama vesile olmuştu.
Heyecanlı idim. Enstitünün telefonunu bulmuştum ve aramak için sabırsızlanıyordum. Ve aradım. Almanca aksanı olan sekreteri bir hanımefendi telefona çıktı. Türkiye’den aradığımı ve Fuat Sezgin Hocamla görüşmek istediğimi söyledim. Az sonra karşımda büyük bilim insanımız kibar ve vakur bir sesle: “Buyurunuz!” dedi. Kendimi tanıttım ve maksadımı belirttim. Maalesef beklediğim “Evet” cevabını hemen alamamıştım. Ümitle ve heyecanla bu belgeselin devletimiz tarafından çok önemsendiğini, Türk halkına ve insanlığa bu şekilde ulaşıp mesaj vermenin çok önemli olduğunu art arda sıralıyordum. Benim pes etmeyişim ve kendimden geçmiş bu halim Hoca’nın hoşuna gitmiş olacak ki, benimle bir daha görüşmek için telefonumu istedi.
‘İSLÂM BİLİM TARİHİ’ BELGESELİNİ KABUL EDİŞİ
Birkaç gün sonra telefonum çaldı. Baktım Fuat Sezgin Hocam arıyor. “Sn. Özkan, müjde sana! Görüşmenin gününü kararlaştıralım.” dedi. Bu cevap karşısında ben adeta bayram ediyordum. İki hafta sorasına ön görüşmeler için tarih belirledik. Kısa zamanda hazırlıklarımızı tamamlayarak program yapımcısı merhum Mehmet Ali Özpolat Bey’le 16.03.2004’te Almanya-Frankfurt şehrine gittik. Tarihî muhteşem bir binada bulunan Arap İslâm Bilimleri Enstitüsünde Fuat Hocam olanca samimiyeti ile bizleri karşıladı. Biz büyük bir heyecan ve mutluluk yaşıyorduk. Kısa bir hoşbeş ve ikram faslının ardından yapmayı planladığımız program hakkında düşüncelerimizi paylaştık.
İslâm Bilim Okyanusu’nun düşüncemize zenginlik katan önerilerini dinledik. Bize yararlanacağımız bazı belgeler verdi. Onları okumamızı ve ertesi gün yeniden değerlendirmek için bir araya gelmemiz gerektiğini belirtti. Bizi alıp Enstitü misafirhanesinde kalacağımız yere götürdü.
Fuat Sezgin 2004’te Frankfurt-İslâm Bilimleri Enstitüsü Muüze bölümünde Halife Memun Küresi yanında.
EŞSİZ BİR ENSTİTÜ KÜTÜPHANESİ VE MÜZESİ
Sabahı adeta iple çekiyordum. Erkenden Enstitü’de yeniden buluştuk. Hoca, şaşmayan bir saat gibi görevinin başında idi. O gün bize koca bir ömrün ibretlerle dolu hikâyesini anlattı. 1924’te Bitlis’te doğduğunu, Erzurum’da ortaokulu ve liseyi bitirip 1943’te İstanbul Üniversitesi Şarkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde Alman şarkiyatçı Helmut Ritter’in tavsiyesi üzerine İslâm bilimlerine yöneldiğini, 1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Arap Dili ve Edebiyatında “Buharî’nin Kaynakları” konulu doktora tezini tamamlayıp 1954’te doçent olduğunu, 1960 ihtilâli sonrası İstanbul Üniversitesinden uzaklaştırılışını; Almanya ve ABD Üniversiteleri’ne başvurusunu, ikisinden de hemen olumlu cevap geldiğini, kendisinin Türkiye’ye yakınlığı ve ilmî çalışmalarının aksamaması için Almanya Goethe Üniversitesi’ni tercih ettiğini ve böylece Arap İslâm Bilimleri Enstitüsü’nün kurulma çalışmalarını ve İslâm Bilim Tarihi Müzesi’nin oluşumundaki süreci tek tek anlattı.
Adem Özkan 2004’te Frankfurt’ta İslâm Bilim ve Teknoloji Tarihi Mü̈zesinde.
Enstitüde binlerce yazılı eşsiz eser ve dünyada hiçbir yerde bulunmayan İslâm İlim Adamları’na ait teknolojik eserlerin bire bir çalışır haldeki örnekleri vardı. Öncelikle İslâm Bilim Tarihinin ele alındığı yüzlerce cilt eserleri anlattı. Bunların yüz binlerce eserden adeta süzülerek hazırlandığını söyledi. Daha sonra müzedeki aletleri bölümler halinde tanıttı. Bu bilgilerle belgeselin formatını yeniden değerlendirerek bir karara bağladık.
Adem Özkan’ın Prof. Dr. Fuat Sezgin’le İslâm Bilim Tarihi için TRT tarafından ilk resmî görevlendirme yazısı.
Enstitü ve Müzedeki eserler, yüzlerce insanın ancak gece gündüz durmadan yapabileceği evsafta son derece önemli çalışmalardan oluşuyordu. Bir insanın bu kadar eseri tek başına ortaya koyduğuna inanmak cidden zordu. Ama bir süre Hoca ile birlikte olup; onun çalışma temposuna, dehasına, akıl almaz hafızasına ve yılmayan imanına şahit olunca inanmanız kolaydı. “Bilseniz ki, hayat ne kadar kıymettardır. O zaman bir saniyenizi bile boşa geçirmezdiniz.” diyen Bediüzzaman Hazretleri’ni doğrulayan nadir bir insandı. Her gün sabahları aynı saatte, aynı dakikada Enstitü’ye gelir, 15 saatten az olmamak üzere çalışır ve evine öyle gider. Bu hassasiyet ve dikkatinden dolayı adeta Almanların kendisine bakıp saatlerini ayarlayacakları biri olur. İslâm Bilim Tarihi ile ilgili küçük bir detayı bile kimi zaman saatlerce, kimi zaman da günlerce çözmeye çalışır. Kısaca, ‘Hakikate’ adanmış bir ömür…
İSLÂM BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ ESERLERİ NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Prof. Dr. Fuat Sezgin, İslâm Bilim Tarihi’ni anlamak ve ilham almak için; İslâm ilimleri ile birlikte, fizik, kimya ve matematik bilmenin mutlak şart olduğunun özellikle altını çizdi.
Osmanlının son dönem medreselerindeki sıkıntıları görüp; “Vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. Aklın nuru fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacı ile hakikat tecelli eder. Birbirlerinden ayrıldıkları vakit; birincisinden taassup, ikincisinden hile ve şüphe tevellüd eder” diyen Said Nursî’nin ideallerini küresel ölçekte gerçekleştiren, tek başına adeta bir millet olan kişidir Fuat Hoca.