“Görüyoruz ki sistemi değiştirenlerin ileri sürdüğü argümanların tamamı ters işlemeye başlamıştır. Bu ters istikamette işleyiş sistemin istikrarını olumsuz yönde etkileyecek hale gelmiştir.”
Ethem Atay Semineri -5
***
Devletin sorgulandığı eserlerde “devletin başına gelecek en önemli tehdit ve tehlikelerden birisi katı partizan uygulamalardır” denilir. Bu uygulamalar toplumda hukuka olan inancı ve güveni zayıflatır. Bu inancın zayıflaması ölçüsünde de halkla yönetim arasındaki uçurum artar. Bu uçurum diğer unsurlarla birleştiği anda maalesef bürokratik kargaşalar toplumsal sarsıntılara sebebiyet verir.
Vali, büyükelçi, diğer bürokrasi mensupları ve hatta anayasal koruma altındaki ikisi hariç üst kurulların üyelerini bile tek kişinin iradesi belirleyecektir ve uygulama da bu yöndedir.
Yönetimde istikrar adına getirilmiş olan bu hükümler aslında kamu personel rejimi ve Türkiye’nin demokratik usûllerle yönetilebilmesi açısından çok tehlikeli bir düzenleme olmuştur.
KAYIRMACILIK VE LİYAKAT
Devletin istikbaline ilişkin en büyük sorunlardan bir tanesi de şu: İdarecilerin kendi aile efradını kayıracak mahiyetteki tutum ve davranışları engelleyecek düzenlemelerin olması lâzım. Hepimiz biliyoruz. Kavakçı gibi bazı soyadları devlette çok makbul görülmektedir. Bazı aileler aile boyu bürokrat ve yöneticidir. Bu durum cumhuriyeti de tartışmalı hale getirmiştir. Zira Cumhuriyette, cumhurî rejimlerde Anayasada da yasaklandığı üzere imtiyazlı sınıf ya da sülâle olmaz. Aksi halde liyakat ilkesi çöker, rafa kaldırılmış olur.
Yeni hükümet sistemimizde bir de denetim mekanizmasının eksikliği, yetersizliği ve hatta bazı çevrelerde dile getirildiği üzere yokluğu meselesi var. Günümüzde atamalardaki hukuksuzlukların olduğu iddialarını hukuk anlamda denetleyecek şekilde işlevsel bir yargı mekanizması da maalesef yok. Genel anlayışa göre bu da engellenmiş durumdadır. Bu da liyakate aykırı, bağdaşmayan bir durumu ifade etmektedir. Hal böyle olunca sistem demokratiklik açısından, insan haklarına uyarlık açısından, adalet idesini gerçekleştirme açısından ve liyakate riayet açısından sorunlu bir sistem haline gelmiştir. Bunların öncelik ve ivedilikle giderilmesi gerekir. Elbette belirtilen bu eksikliklerin giderilmesi işinin de yine demokratik yollarla gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
ANAYASAL DEĞİŞİKLİKTE ASIL SIKINTI
Bu anayasa değişikliğinin hazırlanması sırasında asıl sıkıntı şuydu: Genel değerlendirme ve maddelere ilişkin değerlendirme yönünden sağlıklı bir ortam oluşturulmadı ve hatta bundan bilerek kaçınıldı. Mesele yani hükümet sistemi değişikliğine ilişkin husus lehte ve aleyhte olanlarca kişiye yani Sayın Erdoğan’a endeksli olarak tartışıldı. Bu tamamıyla bilimsellik ve mantıktan uzak bir uygulamadır. Bu yanlışlık mevcut sistemin eksiklik ve hatalarına altlık oluşturmuştur.
Oysa hükümet sistemi belli bir kişiye göre değerlendirilmez. Tabiî ki Sayın Tayyip Erdoğan’ı beğenenler de beğenmeyenler de olacaktır, saygı duyuyoruz. Ama sistemi kişi bazında hareket ettirmeye başladınız mı sorun yaşarsınız.
KÜLLİYE VESAYETİ
Cumhurbaşkanının bütün meseleleri tek başına değerlendirmesine, bunlara vakıf olabilmesine madden imkân yok. Ne yapıldı? Külliyede kurullar, ofisler vs. kuruldu. Ama bunlar kendi içinde öyle bir bürokratik yapılanmaya dönüştü ki; daha önce askerî, bürokratik vesayet denilen sistemin bir benzeri bu kez Külliyeye taşındı. Orada da ekipler var, iç çatışmalar var ve daha önemlisi tek adam, tek otorite olmaktan kaynaklanan belirsizlikler var.
Görüyoruz ki sistemi değiştirenlerin ileri sürdüğü argümanların tamamı ters işlemeye başlamıştır. Bu ters istikamette işleyiş sistemin istikrarını olumsuz yönde etkileyecek hale gelmiştir.
Meselâ mahalli seçimler artık genel seçim havasında ve kıran kırana geçiyor. Neden? Sırf oy hatırına istikrar meselesi öne çıkarılıyor. Oysa mahallî seçimlerin istikrarla tek ilgisi Anayasa’da ifadesini bulduğu üzere o mahallîi idarenin bulunduğu mahal mukimlerinin mahallî müşterek ihtiyaçlarından ibarettir. Siz bu seçimle genel sistem arasında bir bağ kurarsanız, işleyen sistemi de çıkmaza sokarsınız.
YAPILMASI GEREKEN
Netice itibariyle, hazırlanışı ve bir kısım hükümleri itibariyle antidemokratik de olsa 1982 Anayasası’nın getirmiş olduğu çatı içerisinde adalete ve liyakate vurgu yapan maddeler var. Beşinci madde devletin görevlerini sayarken adil bir hukuk düzeni oluşturmayı amaçladığını da öngörmektedir. Biz bu temel hükümleri bir kenara bırakan bazı düzenlemeleri anayasaya ve bilhassa cumhurbaşkanlığı kararnamelerine yerleştirince sorunlar meydana gelmesi kaçınılmazdır.
Bu sorunların yoğunluğu orta ve uzun vadede maalesef artarak devam edecektir.
Yapılması gereken şudur: Türkiye’nin bulunduğu şartlardan dolayı belki şu anda radikal bir dönüş problemli olabilir. Ama orta ve uzun vadede mutlaka hem anayasal düzeyde hem cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen sistemde, hem de üst yöneticilere ilişkin kamu personel rejiminde liyakat esaslarında yeni ve köklü değişiklikler yapılması şarttır. Bunlar yapılırken de korporatif usûlle toplumun bütün kesimlerinin iradesinin olabildiğince geniş bir şekilde yansıyacağı bir parlamentonun oluşturulması ve bu parlamentonun da bir tür kurucu meclis gibi çalışarak tam demokratik bir metotla ve olabildiğince mutabakatla bir sistem kurması şarttır. Adalete, liyakate ve toplumsal kamplaşmadan çıkıp, toplumsal kucaklaşmayı sağlayacak bir meşrûiyet zeminine ulaşmanın yolu bu olacaktır.
DEVAM EDECEK