İsrail’in Suriye’yi bombalayıp Golan tepelerini işgal ve ilhakla, Halep-Hama-Humus-Şam yolunu bombalamakla önünü açtığı Hizbu’t-Tahriru’ş-Şam’ın (HTŞ) bir gecede Şam’ı teslim aldığı uyduruk “zafer” havasında vahametler sergileniyor.
Öncelikle daha ilk günde, Gazze’de sürdürdüğü soykırımla 60 bin insanı katledip 2.5 milyon insanı soğukta sefaletle ölümle karşı karşıya bırakan, Malta kadar Suriye toprağını işgal eden İsrail’i tek kelime kınamayan HTŞ yöneticilerinin suskunluğu dikkat çekici.
Aslında Gazze’de evlerini yıktığı sivillerin sığındıkları sığınakları bombalayıp çocukların, bebeklerin çoğunlukta olduğu 50 Filistinliyi katlettiği günde İsrail’e sevgisini, hâmisi ABD’ye bağlılığını bildiren HTŞ liderinin, “Düşmanımız İran ve Hizbullah, ABD ve İsrail’le dostuz” deyip ABD’nin güdümünde İsrail’le fiilen ortaklığı ve işbirliği ilânı çarpıklığı özetliyor.
HTŞ militanları İsrail’in İran’ı vurmasını sevinç gösterileriyle karşılarken, en son örgütün atadığı yeni Şam Valisi’nin tam da İsrail’in 20-25 kilometre yaklaştığı Şam’a saldırıp on bir Suriyeliyi katlettiği sırada “İsrail’le bir sorunumuz yok” açıklaması vahameti açığa çıkarıyor.
YENİDEN “SÜNNÎ-ŞİÎ ÇATIŞMASI” FİTNESİ
Belli ki emperyal işgalcilerin BOP’un yirmi iki İslâm ülkesini mezhebi ve etnik iftiraklarla parçalama projesine uygun olarak İsrail’in güvenliği ve bölge egemenliği hesâbına Irak’ı işgalle bölünüp parçalanmasında olduğu gibi, “arz-ı mev’ud (vaad edilmiş topraklar)” ütopyasıyla “büyük İsrail projesi”ne alan oluşturma tefrika ifsadı devreye sokuluyor.
Bu menhus maksatla El Kaide’nin “Suriye kolu” IŞİD’den kopma El Nusra’dan dönüşen, “Sünnîlik” perdesinde “katı Selefî - Hâricî” karakterli HTŞ yöneticilerince her fırsatta Siyonist İsrail ağzıyla Sünnî-Şiî kutuplaştırması fitne ateşi alevlendiriliyor.
Maşa örgütlere bağlı çetelerin, Şiîlerce muteber Halep’in Meyselun bölgesinde bin senelik Ebu Abdullah el-Hüseyin el-Hasibî türbesine saldırıp yakmaları, türbedarları ve ziyaretçileri katletmeleri; kundaklamaya karşı Şam’dan Lazkiye’ye, Tartus’tan Hama ve Humus’a protesto eden kitlelere ateş açılması “Sünnî-Şiî çatışması” provokasyonunu ele veriyor.
Belli ki HTŞ, Suriye’nin savunma altyapısını tahrip eden İsrail’le “aynı cephe”de yer almaya ikna edilmiş; ağababalarınca İslâm dünyasında “mezhep çatışması”na kullanılmayı “kabul” etmiş, “gereği”ni yapıyor.
Müslümanları birbirine kırdıran yıkıcı “mezhebî tefrika oyunu”yla bütün bölgede “mezhep kavgası” plânlanıyor; bu fitnenin provaları yapılıyor. Ve ne yazık ki bölgedeki İslâm ülkelerinin yöneticileri gözü kapalı bu fitnenin içine atılıyor. HTŞ’cilerce her fırsatta İran’ın, Lübnan’ın, Yemen’in tahkirlerle “hedef” alınmasının maksadı da bu. En son İsrail’in Yemen’i bombalamasına Ürdün’ün ve Suudi Arabistan’ın hava sahasını açması bunun bâriz göstergesi.
DEHŞETLİ KOMPLOYLA “MEZHEBÎ KUTUPLAŞTIRMA”
Keza ilk döneminde petrol ve gaz üreticisi İran’ın “nükleer enerji üretim kapasitesini geliştirmesine, nükleer silâhlar üretmesine imkân vereceği” iddiasıyla ağır ekonomik ambargoyu dayatan Trump’un daha göreve başlamadan İran düşmanlığını yeniden tahriki bundan.
ABD’nin en büyük silâh tedarikçisi Suudî Arabistan’ın başını çektiği Körfez ülkeleriyle birlikte son Suriye operasyonunda “ABD-İsrail cephesi”nde yer alan Ankara’dakilerin “Sünnî-Şiî kutuplaşması”nda “yer alması; ve “yandaş medya”nın hâlen Gazze soykırımını sürdüren İsrail’i unutup İran’ı “hedef”e koymasıyla ecnebîlerin müdahalesine bahanelerin üretilmesiyle Suriye’nin yeniden iç savaş kargaşasına itilerek parçalanmasının sinyalleri çakılıyor.
Neticede, daha 2016 yılında küresel emperyallerin plânlarıyla “teröre karşı İslâm ittifakı” adı altında Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Türkiye dâhil 34 Sünnî-İslâm ülkesinin yer aldığı, ancak Türkiye’nin komşuları İran, Irak ve Lübnan’ın dışlandığı “Şiî kuşak”a karşı “Sünnî blok”la İslâm ülkeleri arasına derin mezhebî tefrika fitnesi ilka ediliyor.
Bu bakımdan İslâm ülkelerinin, küresel mihrakların İslâm dünyasında “terörle mücadele” perdesinde mezhebî tefrika fitnesi tuzağına düşmemesi için, Bediüzzaman’ın “Hâricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dahili küçük düşmanlıkları bırakmak elzemdir. Yoksa hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için, dâire-i İslâmiyede eskiden beri birbirine mukabil, muârız vaziyetini alan ehl-i İslâm o dahili düşmanlıkları muvakkaten unutmak maslahat-ı İslâmiye (İslâm’ın ve Müslümanların menfaati) muktezâsıdır (gereğidir)” çağrısı fevkalâde önemli. (Emirdağ Lâhikası, s. 183-4.)