Süreç içinde eksi 65 milyar dolarla rezervde dibe vuran Merkez Bankası’nın daha önce defalara revize ettiği enflasyonu “güncellemeleri” sürerken TÜİK’in aylık yüzde 3.28 hesabıyla enflasyonu yıllık 61.98 göstermesine karşı aynı sepeti kullanan ENAG’ın aylık yüzde 5.58, yüzde 129.27 olarak tesbitiyle yüzde yüz farklı çıkması vaziyeti ele veriyor.
Bu yüzden “açlık sınırı”nın 14 bin 25, “yoksulluk sınırı”nın 45 bin 806 lirayı aşmasıyla enflasyonun Mart’taki mahalli seçimlerden sonra kısa zamanda yüzde 80’lerin üzerine tırmanacağı uyarıları, ekonomideki mevcut durumun “tufan öncesi sessizlik” olduğunun ihbarı olarak görülüyor.
Zira kredi faizleri yüzde 80’e çıkarılmış, vatandaşların kredi kartı borcu 1 trilyonu aşmış, faizlerin artışıyla birlikte borçlanmanın yüzde 60’a varacağı ifade edilirken, enflasyonun tek rakamlara düşmesi için 2025-26 tarihi veriliyor.
Ekonomistler, sahada gerçek enflasyonunun yüzde 200 olduğunu belirtirken, bu hesapla konuttan hizmet sektörüne her alanda, özellikle gıda enflasyonunun kat kat katlandığını kaydediyorlar.
Dünya Bankası raporuyla Türkiye’nin dünyada reel gıda fiyatlarının yüzde 75’le en yüksek artışın olduğu dört ülke arasında yüzde yer alıp peşinden gelen Macaristan’ın yüzde 13, İzlanda’nın yüzde 12, Kolombiya’nın yüzde 11’de kalması; OECD ülkeleri arasında Avrupa’da “birinci” olması gerçeği ortaya koyuyor.
Konunun uzmanları, gıdada yüzde 106 olarak belirlenen enflasyonla samimi bir biçimde mücadele edilmediğini, fahiş zamlar ve ağır vergilerle, üretim maliyetlerinin yüksek olmasıyla fiyatların kısa zamanda düşmeyeceğini belirtiyorlar.
Çöken ekonomi politikalarının bütün yükünün üreticiye ve dar gelirliye yüklenmesiyle, iktidara yakın yandaş şirketler ve yüksek gelirliler vergi borçlarının silinmesi, teşviklerin verilmesi ve vergi muafiyetiyle kârlarına kâr katarken, düşük gelirli milyonların, halkın ekseriyetinin enflasyonun altında ezilmesiyle yoksulluğun / fakirleşmenin daha da derinleşip yaygınlaşacağını uyarıyorlar.
YENİ FAHİŞ ZAMLARLA, AĞIR VERGİLERLE…
Özetle, Cumhurbaşkanı’nın daha Şubat 2015’te “vatanı satmak” olarak eleştirdiği ikrar ettiği yüksek faiz ve yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynakları heba ediliyor.
Saray’ın Meclis’e gönderdiği “torba yasa”ya sokuşturulan maddelerde akaryakıt ve gıdada kesilmeyen zam sağanağı ve yeni vergiler üzerinden yapılacak “yeniden değerlendirmeler”le pahalılığın daha da katlanacağı belirtiliyor.
Mesela yurt dışından getirilen telefonların Türkiye’de kullanıma açılması için ödenecek IMEI kayıt harcı 2023’te 2 bin 732 TL’den 6 bin 91 TL’ye çıkarılmışken, 2024 için bu ücret 31 bin 692 TL’ye yükselmiş. Buna göre, 2014’te 119 TL olan ücret, son 10 yılda yaklaşık 270 kat artmış.
Keza yeni yılda pasaport harcı kat kat zamlanırken, pasaport defter ücretinin yüzde 58.46 artış göstermesi, ehliyet, değerli kağıt bedeli ve hizmet bedelinin buna göre artması plânlanıyor.
“Cumhur ittifakı” partileri bile “Üreten niye ödesin ‘Özel Tüketim Vergisi’ni? Tarlasına buğdayı, pancarı, mısırı eken, niye traktörüne aldığı mazota ÖTV ödesin?” diye “tepki” gösteriyor; lâkin “tek kişilik hükûmet”in aldırdığı yok; iğneden ipliğe her şeye zam üstüne zam gelirken, ağır vergilere yenileri ekleniyor…
Bu gidişata bakınca, ekonomide “tsunami öncesi” belirsizliğin hayra alâmet olmadığı her haliyle ortada.