Daha 90’lı yıllarda daha partisini kurmadan simitin 25 kuruş olduğu dönemde Cumhurbaşkanı, “Bu zâlim yönetim bu aziz millete bir bardak çay ile bir simidi bile lâyık görmüyor. Bunların peşinden nasıl gideceksiniz?” serzenişiyle çay-simit hesâbı üzerinden dönemin iktidarlarını eleştirmişti.
“Simit hesâbı”yla TL’den altı sıfırın atılmasıyla “1.000.000 (bir milyon) olan simidin “1 lira” olması üzerine seçim meydanlarında vatandaşların önünde “Simitçi! Simit kaça?” diye seslenmiş; “1 lira” cevabını alınca “Bakın bir milyondu, bir liraya düşürdük!” propagandasına tevessül etmişti.
“Tek kişilik otoriter rejim”de yıllardır yüzde 100’leri aşan enf-lasyonla Cumhurbaşkanı’nın “çatlasınlar, patlasınlar!” dediği asgarî ücretin 22 bin 104 lira olarak açıklanması yeniden “çay-simit hesâbı”nı gündeme getirdi.
Bundandır ki ekonomistlerce Aralık ayı araştırmasına göre 68 bin 675 lira olan “yoksulluk sınırı”nın üçte birini bile bulmayan, büyük şehirlerde kiraları bile karşılamayan, 21 bin 83 lira olan “açlık sınırı”nın altında kalan paranın, dört kişilik bir âilede “üç öğün 20 lira simit-10 lira çay”ın ayda 10 bin 800 lira tuttuğu, geri kalan 11 bin 304 lira ile geçimin imkânsızlığı sorguluyorlar.
Oysa demokratik ülkelerde asgarî ücretlilerin oranı genel ücretin yüzde 5’ini aşmazken, dokuz milyon asgarî ücretlinin, çalışanların yüzde 70’inin asgarî ücret dolayında hatta 16 milyon emeklinin önemli bir kısmının asgarî ücretin altında maaş alması tartışmaları yapılıyor.
Ve bu durum, Cumhurbaşkanı’nın yıllar önce sorduğu “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çoluk çocuğun okul masrafını kim karşılayacak?” sorularını sorduruyor.
Hâsılı, “tek kişilik hükûmet”te bir tek “çay-simit hesâbı” tesbiti, “tek kişilik rejim”in çöküşünü ifşa ediyor. Bundandır ki İsrail’le harıl harıl devam ettirilen ticareti protesto edenlerin ya da bir tweetle pahalılıktan yakınanların derdest edildiği vartada Cumhurbaşkanı’nın zamanında meydanlarda rahatlıkla “bu zâlim yönetim!” eleştirmesine benzer birileri yine “çay-simit hesâbı”ndan hareketle “otoriter yönetim”e “bu zâlim yönetim!’ dese ne olur?” sorusu soruluyor.
Gerçekten ne olur?
VAZİYET
“Ekonomi düzeldi...” masalı
Asgarî ücretin TÜİK’in “tepeden tâlimatlı-baskılı enflasyonu”nun bile 15 puan altına kalırken, gerçek enflasyonun üçte birini bile bulmayan ortamda iktidardakilerin “çalışanları enflasyona ezdirmedik” iddiaları “pes!” dedirtiyor.
Aslında Meclis’e gönderilmeyip budanan Sayıştay raporlarında açığa çıkan yolsuzlukların, hırsızlıkların, rüşvetin, ihaleye fesad karıştırmanın, kamu malını yandaşlara peşkeşin, iktidara iliştirilmiş şirketlere yüzlerce milyarın “teşvik, vergi muâfiyeti, borçlarının silinmesi” perdesinde kayırmanın, partizanlığın, nepotizmin, yağmanın, ayyuka çıkan israfın ve savurganlığın hesâbının sorulması bir yana; “asgarî ücret”le “vergi zammı” kıyası dahi vahim vaziyeti ele veriyor.
Fahiş zam furyasında iğneden ipliğe her şeyin fiyatının kat kat katlandığı, gıdaya zammın yüzde 300’e vardığı Avrupa’da “birinci”, dünyada “dördüncü” enflasyonda, bir tek 1 Ocak 2025 itibariyle ÖTV’ye, MTV’ye, gelir vergisine, harçlara, cezalara, değerli kağıtlara yüzde 43.93 zamma mukabil asgarî ücrete zammın yüzde 30’da “sefâlet ücreti” olarak kalınması vakıayı deşifre ediyor.
Sıfırı tüketen, sata sata satacağı bir şeyi bırakmayan, millete söyleyeceği sözü kalmayan iktidardakilerin “Suriye fatihliği”ne soyunmaları, gerçekte yüzde 100’leri aşan enflasyonda milletin gözünün içine baka baka “ekonomi düzeldi!” masallarını okumaları; her fırsatta canhıraş çırpınışlarla her fırsatta saptırmalara başvurmaları bundan.
Ama nâfile; Bediüzzaman’ın beyânıyla, “Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feverân eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah...” hakikatiyle milletin artık bu tür hile ve çarpıtmalara kanmıyor…
GARABET
Ve “TÜİK sanık sandalyesinde!”
TÜİK’in Aralık ayı enflasyonunu yüzde 1.03, yıllık enflasyonu yüzde 44.38 olarak göstermesine karşı aynı “enflasyonu ölçme sepeti”ni kullanan Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) aylık enflasyonu 2.34, yıllık bazda yüzde 83.40 oranında belirlemesi enflasyon tartışmalarını yeniden tetikledi.
Ve geçen hafta Yargıtay onursal üyesi Seyfettin Çilesiz’in Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) enflasyon verilerinin asılsız olduğu gerekçesiyle açtığı davada pek çok siyasi parti ve derneğin de suç duyurusunda bulunması enflasyon hesaplanmasını yeniden gündeme getirdi. (gazeteler, 27.12.24)
TÜİK’in ikinci savunma talebinde bulunduğu ve avukatının TÜİK eski Başkanı’nın tanık olarak dinlenmesini istediği davada Çilesiz’in, enflasyon verilerinin güvenilir olmadığı, bu yüzden milyonlarca vatandaşın mağdur edildiği tesbitiyle “kurumun enflasyon verilerini düzeltilmesi” talebi, TÜİK’in “tepeden tâlimlat”la kat kat düşük gösterdiği uyduruk enflasyonu bir defa daha açığa çıkardı.
Görünen o ki daha önce 15-25 bin lira arasında olan ev kiralarını ortalama kira 5 bin 845 lira, zeytinin kilosu 134 lira iken zeytinyağını 113 lira olarak açıklamasında açığa çıktığı gibi enflasyonu düşük göstermek uğruna her katakulliye başvuruyor.
Özetle, ekonomistlerin değerlendirmesiyle ülkenin sürüklendiği ekonomik çöküşte sermayeden alınmayıp “yeni vergi paketleri”yle emekliye, asgarî ücretliye, dar gelirliye yüklenen enflasyon çarpıtmasıyla memurun, emeklinin, işçinin maaşına yapılacak zammı, toplu sözleşmeleri düşük gösterme haksızlığını ve hukuksuzluğunu “normal gösterme” çarpıtmasında.
Ve bu çarpıtma, enflasyon verilerinin hesaplanmasında bir istatistik kurumu olarak tamamen bağımsız çalışması gereken TÜİK’in, bütün kamu kurumlarının içi boşaltıldığı “tek kişilik otoriter rejim”de bütünüyle siyasi iktidarın güdümünde manipülasyonlarla rakamlarla oynayarak vatandaşların hakkını gaspla gerçekleri saptırdığını teyid ediyor.