“Benim aklım, kalbim ile nasıl imtizac ettiğini bilemiyorum. Zira ben ulema-i seleften ehl-i aklın tarikından, ve ehl-i kalb-i salihînin yolundan başka bir yoldayım” diyen Bediüzzaman’ın zekâsının keskinliği ve hafızasının yüksek kapasitesi birleştiğinden, hâsıl olan enerji kendi metodolojisini de üretti.
Bunun fenle dinin, akılla kalbin imtizacı usûlleri içerisinde nasıl bir farklılık getireceği ise Medresetüzzehra sistematiği ile ortaya çıkmaktaydı.
“Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur’ânın fehmine ve hakikatlarının isbatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını, yalnız Kur’ân bildi. Ve Kur’ân’ın i’caz-ı manevîsi, ona rehber ve mürşid ve üstad oldu.” (Şuâlar) Bediüzzaman’ın ürettiği imtizacın esası şöyle ifade edilebilir:
“Hem dalâletin yolunda esfel-i safilîne insanı öyle bir sukut ettiriyor ki; hiçbir medeniyet, hiçbir felsefe ona çare bulamadıkları ve o derin zulümat kuyusundan hiçbir terakkiyat-ı beşeriye, hiçbir kemalât-ı fenniye insanı çıkaramadığı halde, Kur’ân-ı Hakîm iman ve amel-i sâlih ile o esfel-i safilîne sukuttan insanı a’lâ-yı illiyyîne çıkarır ve delâil-i kat’iyye ile çıkarmasını isbat ediyor ve o derin kuyuyu terakkiyat-ı maneviyenin basamaklarıyla ve tekemmülât-ı ruhiyenin cihazatıyla dolduruyor. Hem beşerin uzun ve fırtınalı ve dağdağalı olan ebed tarafındaki yolculuğunu gayet derecede teshil eder ve kolaylaştırır. Bin, belki ellibin senelik mesafeyi bir günde kestirecek vesaiti gösterir.” (Âyet-ül Kübra)
“Eğitimde başarılı görülen her değişim, dönüşüm ve reform sağlam felsefi yaklaşımlarla desteklenmiştir. Çeşitli dönemlere ait eğitim uygulamaları, köklü felsefi fikirler üzerine bina edilmiş ve atılan her adım, kendi insan gelişimi tahayyüllerine uygun bir paradigma inşası ile sonuçlanmıştır. Özetle insan öz, ruh, kalp, akıl, madde, beden ile bir bütündür. Eğitim sistemleri ancak insan tabiatına ait bütün bu unsurlara bütüncül bir sorumluluk geliştirebildiği ölçüde başarılıdır” diye başlayan 2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nin en temel felsefî önermesi “insanın, ontolojik birlik ve bütünlüğü içinde yeniden ele alınmasıdır”. “Medeniyetimizin kutsallık atfettiği insan, düşünen, sosyal bir hayvan sınırlarına hapsedilmekten azat edilmeli; somato-psiko-spiritüel (beden-psişe-ruh) fıtratıyla kabul görmelidir. İnsan varlığında nasıl ki ruh, psişe ve bedeni birbirinden ayıramıyorsak, eğitimde de ontik temelli felsefeyi, kuramı, modeli, yöntemi ve araçları birbirinden ayrı düşünemeyiz” deniyor. Buradan; “Ayrıştırmak, insanın tabiatına aykırı olduğu gibi, insan varlığının bir yansıması olan eğitimin tabiatına da aykırıdır” sonucuna varılıyor. “İnsanı model alan, insana öykünen eğitim sistemimizde, şahsı beşerîlikten insanlığa tekâmül ettiren ruh, eğitim felsefesine; duyum, duygu ve biliş işlevlerini düzenleyen psişe, eğitim kuram, yöntem ve uygulama stratejilerine; somatik yapı ise eğitimin uygulama ortam ve araçlarına denk düşecektir” deniyor. O halde: “Eğitim felsefesinin ontolojik boyutu kadar epistemolojik boyutu da meseleyi bütünsel olarak ele almak açısından önemlidir.”
Ayrıca: “Bilginin teorik, pratik, ideolojik ve inançsal biçimlerde parçalandığı bir bakış açısı, gelecek için umut vermemektedir. İnsan tabiatındaki bütünlük kadar bilginin bütünlüğüne de ihtiyaç vardır. Bu bakımdan yeni kuramlara ihtiyaç olduğu aşikârdır. Epistemoloji (marifet bilgisi/nazariyesi), bilginin ve eğitimin ötesinde irfanı ve maarifi anlamak için de değerlidir. İnsan odaklı eğitim anlayışının ve felsefesinin zirve yaptığı nokta, ontoloji ile epistemoloji birlikteliğini bir ahlâk telâkkisiyle taçlandırmaktır.”
Gelinen noktada tavsiye edilen: “Nihayetinde modern eğitim, bizim çift kanatlı paradigmamızın çoğunlukla tek kanadı konusunda araç, gereç ve bilgiler sağlamaktadır. İnsan beyni de bu ihtiyaç duyulan bütünsel veya çift kanatlı yaklaşımın önemli unsurları arasında yer almaktadır. Ayıran, dışlayan ve indirgeyen bir anlayış yerine, ayırt eden ve birleştiren bir felsefeye uygun bütünsel bir insan tasavvurunun beyin fonksiyonları, hedeflenen eğitim için dikkate alınması zarurî bir başlıktır. İnsanın düşünce, duygu ve eylem bütünlüğü aslında beyin yapısı ve katmanlarında kendisini göstermektedir. Karmaşık bir sistem olan beynin lineer olmayan işleyişi bölümleme ve lokalizasyon çalışmaları üzerinden yorumlanamaz.
Düşünce, duygu ve eylemi insanda birleştiremeyen, kuramı ve pratiği uzlaştıramayan bu tek kanatlı uçma hevesi en önemli sorunumuzdur. İnsan tabiatını savunduğumuz şekilde çift kanatlı ele alabilmek temelde bir medeniyet ve zihniyet konusudur.”
“Temel sorunumuz bir zihniyet meselesidir” deniyor. Vizyon Belgesinde, zihniyet meselesi çözülmeden, insan ve toplum meselesi çözülemez, görüşü vurgulanıyor. Buna göre: “Hakikati/gerçeği parçalama çabasına girişmeyen, insanın evren içindeki kutsal yerini putlaştırmayan çift kanatlı bir varlık ve bilgi anlayışı, bahsettiğimiz zihniyet sorununa çözüm getirebilir. Gerçeğin bütünlüğüne saygı duyan bir eğitim sisteminin her şeyden önce evrensel bir zemine ihtiyacı vardır. Daha sonra bulunduğu toprağın boyasıyla boyanır ve millîleşir.”
Sonuçta “bir topluma yapılabilecek en büyük kötülük, kendi kültüründen mahrum etmektir. Daha büyük bir kötülük ise, kendi kültürüne mahkûm etmektir. Kültürün uygarlığa dönüşümü evrensel olana bağlantısıyla gerçekleşir. Evrensel bakış, sağlam bir eğitim sistemi için temel şart olan toplumsal mutabakatı kolaylaştırır. Mutabakat olmadan zemin olmaz. Zemin olmadan şekil olmaz. Diğer bir ifadeyle eğitim de dâhil birçok konu zemin olmadığı durumda sadece şekilde kalır.”
Görüldüğü üzere, tarihin geldiği kritik eşikte, Türk Eğitim Sistemi yeni bir paradigma dönüşümüne hazırlanmaktadır. Heidegger’in “ontoteolojik” olarak temellendirdiği “varlığın tarihinin” temin ettiğini düşündüğü perspektif 2023 eğitim vizyonuna kaynaklık etmiş görünüyor. O halde, şunun cevabı da verilmelidir: Yeni felsefî zemin hazırlanırken, vizyon üreticilerinin - meselâ “sabahlara kadar Heidegger mütalâası yapma”nın yanı sıra- ömrünün gaye-i hayalî, “kendi kültürü”nü evrensel değerlerle bütünleştirebilme iddiasındaki müthiş bir dehanın ürettiği bir proje olarak Osmanlının son dönemi, Meşrûtiyet, Cumhuriyetin ilk devri, Demokrasi yıllarında (hakikatin, kaynağı içinden gelen tarihe damga vurması için) ortaya sürülen Medresetüzzehra fikrî etrafındaki Bediüzzaman’ın eğitim felsefesi -en azından- karşılıklı okumaya değer değil midir?