Aralık ayının başından itibaren dolar kuru yeniden yükselmeye başladı.
Ayın başında 5,74 olan dolar kuru 5,95 civarına kadar çıktı. ABD – Türkiye arasındaki ilişkilerin gerilmesine ve Merkez Bankası’nın (Başkanı değiştikten sonra) devam ettiği faiz indirimine bağlanan bu yükseliş elbette ki ekonomiye iyi şekilde etki etmeyecektir. Merkez Bankası’nın başka herhangi bir para politikası aracını kullanmayıp faizleri düşürmeye devam etmesi durumunda döviz kuru daha da yükselecek gibi duruyor.
Kısa vadede yüksek enflasyon ve uzun vadede ithalatın azalması sonucunda ithalata dayalı sektörlerde yatırımın ve üretimin azalması yükselen döviz kurunun olası bir sonucu olarak önümüzde duruyor. Bu da elbette daha çok enflasyonu ve daha fazla ekonomik sıkıntıyı beraberinde getirecektir.
***
İLK NEDEN…
Ekonomi yazarı Mahfi Eğilmez, enflasyon, faiz ve döviz kuru ilişkilerini açıkladığı yazısında (29 Temmuz 2019) bu üç değişkenin ilişkilerini “zincirleme neden-sonuç ilişkileri” olarak açıklıyor. Bu tarz ilişkiler için de çözümün “ilk nedeni” bulup ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor. Tetikleyici “ilk nedeni” ortadan kaldırmadan kriz ile mücadele etmeye çalışmak, bataklığı kurutmadan, hastalık ve sinekler ile mücadele etmeye benziyor.
Türkiye’de geçtiğimiz dönemde yaşadığımız yüksek enflasyonun “ilk nedeni” başta döviz kurundaki yükseliş olarak görünse de aslında döviz kurunun yükselişini de tetikleyen bir başka “ilk neden” var. Geçtiğimiz dönemde Türkiye’de döviz kurunun sert şekilde yükseldiği 3 tarih var. Birisi Kasım 2016’da yaşanan yüzde 11 oranında bir yükseliş, ikincisi Mayıs 2018’de yaşanan yüzde 11,40 oranında bir yükseliş, üçüncüsü ve en şiddetlisi de Ağustos 2018’de yaşanan yüzde 33 oranındaki yükseliş. Bu yükselişler ile dolar yüzde 90,22 oranında artmış. TL dolar karşısında değer kaybetmiş. Bu yükselişler ile mücadele etmek için Merkez Bankası faiz yükseltmiş ama “ilk neden” ortadan kaldırılamadığı için yükselişin önü alınamamış. Son süreçte Merkez Bankası faizleri tekrar düşürdüğü için, enflasyon hâlâ döviz kuru karşısında çok hassas…
Kurun yükseldiği dönemlere baktığımızda döviz kurunu tetikleyen neden olarak “siyasî sebepler” görünüyor. Çünkü ilk artışın yaşandığı dönem olan Kasım 2016, ülkede siyasî baskıların artmasına sebep olan 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki dönemdi. Dünya Bankası raporunda bu durum şöyle açıklanmış; “Başarısız darbe girişimi sonrasında, özel yatırımlar ve tüketimde yaşanan yavaşlama sebebiyle, 2016 yılına ilişkin büyüme tahminimizi aşağı yönlü revize ederek yüzde 3,5’ten yüzde 3,1’e düşürüyoruz…”
Sonrasında Moody’s adlı kredi derecelendirme kuruluşunun “Cumhurbaşkanı’nın para politikasına dair yaptığı açıklamalar sonucunda Merkez Bankası’nın bağımsızlığının da sorgulanır hale gelmesi” gerekçesiyle ülkenin kredi notunu düşürmesiyle yatırımcıların gözü korkmuş ve dolar bir yükseliş daha yaşamıştı.
Ağustos 2018 döneminde ise malum “papaz krizi” nin iyi yönetilememesi ve siyasî gerilimin artması nedeniyle dolar son yılların en fazla yükselişini yaşamıştı.
Her ne kadar döviz kurunun enflasyon üzerinde ciddî etkisi olsa da yükselen kur ve yüksek enflasyonun esas tetikleyici nedeni “siyasî sebepler” olarak görünüyor. Anlaşılan o ki bu krizin çözümü de ancak siyasî yolla olacak. Finansal tedbirler ve malî düzenlemeler ancak kısa vadede geçici toparlanmaları netice verse de “ilk neden” olan “siyasî gerilim” çözülmedikçe uzun vadede bu işe kalıcı bir çare yok.
Ülkenin iç ve dış siyasetinin, gerilimden uzak, ülke menfaatleri doğrultusunda, ekonomik dinamikleri de nazara alarak ilerlemesi gerekiyor. Bunun sorumluluğu da elbette hükümetin üzerinde. Gelin önce ekonomiyi rayına oturtalım öteki türlü kimsenin ülkeye faydası olamayacak…