Türkçeyi güzel konuşan öğretmenler; çok azlıktan biraz ileriye gitse...
Kitaplar -peynir pahalı- ekmek gibi satılsa... (Belki okunur da...)
Silâh fabrikaları kapansa...
Kimse kimseye hakaret etmeden konuşsa...
Ümit kıranlar olmasa...
Mecburî kitap okuma: 4+4+4 olsa...
Okullar dört yıl dışında mecbur olmasa...
Eğitim işi yabancılara sorulduğu kadar biraz da bize sorulsa...
İnşaat işleri yetse, bitse; dursa hattâ...
Geceleri şoför acemileri kornayla oynamasa...
Vergi alacak durumdakilerden vergi alınmasa...
Bankaların yerine insandan anlayan kurumlar gelse...
Cimri zenginler cömert olsa...
Kitaplar raflarda tozlanmasa...
Doktorlar, ilâçlar, hastaneler bu kadar kurtarıcı gibi abartılmasa...
Kişi inanmadığı bir şeyi konuşmasa...
Mevsimleri göre, duya, koklaya yaşayanlar biraz çoğalsa...
İstanbul’un müjdeli şehir olduğu gerçekten bilinse...
Taşı toprağı altın İstanbul’a, altından anlayan (sarraflar) gelse...
Türkçeyi incelikli konuşamayanlar idareci; hele öğretmen hiç olmasa...
Aklımızı başkasının cebine koymasak...
İstibdat ölse; geberse hattâ...
Gittiğimiz her yerde bizi “hürriyet” karşılasa...
Her fırın tam buğday unu katkısız ekmekler yapsa...
Çeşmelerden içme suları aksa...
Çocuklar, gençler saatlerce yüksek duvarlı, demir parmaklı okullarda tutulmasa...
Lokantalar az çok yenecek yemekler yapsa...
Hangar okullar yerine mahalle mektepleri olsa...
Herkes diplomalı olacak hem de çoğu cahil kalacak gibi dayatmalar olmasa...
Hocalar kendi konuşmasını başkasına hazırlatmasa...
Meslek okulları bir şeyler üretse, satsa...
Yalan söyleyenler toplumda itibar görmese...
Topluluk içinde, derneklerde vesairelerde sadece parası olduğu içinlere iltifatın; ona da bize de kötülük olduğunu bilsek...
Putizm bitse...
Japonya’ya tören satsak; onlar bize tren satsa...
Kendini asgarî iki yüz elli kelimeyle olsun anlatamayanlara hiçbir iş teslim edilmese...
Kaba, sert, haşin, hoyrat, vahşi, vurdumduymaz, merhametsiz, kalbi çürümüşler ıslah kurslarına alınsa...
Bahar zamanı çoluk çocuk bir sefercik de olsa uçurtmalar uçurulsa, misketler oynansa...
İstanbul’un bu yerli/yabancı göç yükünü kaldıramadığını etkili yetkililer de görse...
İstanbul’u kullanma klâvuzu hazırlansa...
İstanbul’u İstanbul’dan uzaklaştıran ne varsa onları İstanbul’dan uzaklaştırsak...
İstanbul’da 2T yani tabiat ve tarih kalsa...
İstanbul; İstanbul koksa...
Camiler, kütüphaneler hep açık olsa...
İnsan, dışardayken bile evinde gibi rahat etse...
Duraklarda kitaplıklar olsa...
Gelir dağılımı adaletsiz üç ülkeden (Şili, Meksika, Türkiye) biri olmaktan bir ân önce çıksak...
Her üniversite kendi talebesini kendi seçse; gereksiz yere imtihanlara nakit ve vakit harcanmasa...
Bizi konuşturamayan yabancı dil dersleri kaldırılsa...
Ders sayıları iyice azaltılsa; birkaç ders olsa...
Güzellikleri basıp geçmesek; baksak, görsek, düşünsek...
Yol, köprü bahanesiyle bile ağaçlar hemen gözden çıkarılacak, yangına, kesime sorgusuz sualsiz gideceklerden olmasa...
Mimarlık, mühendislik okullarımız var ve bir köprü yapılacakken neden dışarılara koştuğumuz bir, ah bir düşünülse...
İdareciler alacaklı gibi konuşmasa... Alacaklılar bile alacaklı gibi durmasa...
Çok bir iki şey dışında suratımız asılmasa; beşuş olabilsek...
Ezberimizde güzel birkaç mısra, cümle, beste gibi şeyler olsa...
Gazeteler yatıp kalkıp futbol konuşmasa...
İnatlar uğruna kendimizi, ülkemizi ateşlere atmasak...
Vergilerin nereye, ne kadar, niçin gittiğini sorabilsek...
Şiir şehirler kursak... Orada okuyan, yazan, üretenler; gün gece ağırlansa...
İnsanların, hattâ hayvanların, hattâ nebatatın hattâ camidatın bile gıybetini değil; kıymetini yapsak...
Hırsızlık olaylarının böylesine hırlı/sesli hale niçin geldiğini düşünenler olsa...
Dediğim dedik; öttürdüğüm düdük diyen kelime fukaraları köylerine gitse...
Katkı maddesiz yani zehirsiz yiyecek içecek satan dükkânlar olsa...
Suya olsun bir şeyler katılmasa..
Yemeklerinin içinde ne olduğunu aşçılar yazsa yemek listelerinin yanına...
Et, bal, balık, peynir, zeytin gibi gıdaları az tüketen ülkelerin; o zararlı ilâçları torba torba tükettiğini; tüketenlerin tükendiğini ah görsek...
Kanser vak’alarının neden arttığını okuyabilsek...
Bedava okul kitabı dağıtmanın; kitap bile alacak paranız yok ey halk, gibi anlamlara da geldiğini bilsek...
Çok ağladık, ağlıyoruz; hep gece, hep cehalet, hep fukaralık... biraz toparlansak...
Ülkemizi ve dünyayı kutuplaştıranları kutuplara atsak...