Eve geldim.
Elime bir kitap aldım. Açlığımı unutmuşum! Okumanın keyfi anlatılır gibi değil... Eksiğimiz noksanımız: Okumak! Gelin; “Kitap Süreci” başlatalım, derim. Ateşin yüksek olduğu yerlere tırlarla kitap götürelim. Atalar: “Kanı, kanla yumazlar!” der. “Ateşe körükle gidilmez!” sözünü de bir yerlere yazın! İşleri, kitapsız çözmeye çalışmak; cehaletin katmerlisi değilse; ne!
***
Kitaba uzak toplumlar sükûnete eremez. Hepsi bu!
***
Çok Satan Bir
Roman Üzerine...
Kitap, “çok satanlar” listesinde... savruk cümleler... İnsan zorlanıyor ki okuya... “Halka” yazılmış (!) olmalı (!) -ki yazarına bir şeyler desem- sizin için değil, diyececek belki de... Nasıl olsa romanda gider diye mi “kasıtlı” kurulmuş olmalı o “kuru” cümleler! İlkokul öğrenci üslûbu muhafaza edilsin istenmiş; çok satsın diye belki! Oturup hakkında bir yazı yazayım, dedim. O zaman da bak; “meşhur” birine bir şeyler söylüyorsun ki... adın duyula mı derler! Bilemem de şimdi o çok okunan romanı ben de göklere mi çıkarayım; kendi haline mi bırakayım?!...
***
Kitap/lar okuyalım; ne olacaksa; olsun!
***
Hayat bir kitap;
Altını çize çize;
Okumaya bak!
***
Şurdan geldik; buraya gittik. Şöyle ilerledik; böyle geriledik. Dün-bugün kıyasları... İstediğiniz kadar konuşun. Kitap satışları nasıl, derim, efendim! Süslü lâflar etmeyi ben de severim de... dünyada yerimiz neresi?!... Öğretmenlerin hayat kalitesi; eşittir ülkenin fihristesi... Ötesi çok biraz masal, epik yani hamasi... Biraz mitoloji yani efsane... kurgu murgu roman denemesi... “Hikâye” iyi gidiyor, iyi!
***
Kapatıldı kitaplar...
Kırıldı kalemler;
Başka şeyler konuşuluyor!
***
Bu ne kadar kışla! Bu ne kadar “mühimmat!” Ve ne kadar kütüphane! Ve ne kadar kitap!
***
Kitaplar bandrollü; asansörler bandrolsüz! Ekmekler de... eğitim hepten... adalet, tıp, ticaret... tek başına siyaset... sıfır bandrol... Birazcık kitap okunmaya başladı ya; işi bandrole bağladılar; kâr, kâr... Yazarlar mı? Yazmasın onlar da! Niye inşaatçılık yapmıyorlar da inatçılık yapıp kitap mitap yazıyorlar; parasız işler yapıyorlar?!... Bu yazarlar da bi’ tuhaf; ne inşaatın farkındalar ne de eskimeyen kaldırımları değişmenin... Şair, yazar işte; ne olacak!
***
Silâhlar ne zaman susar;
Acılara gark oldu yaşamaklar.
Kitaplar hâlâ kapalı.
Hâlâ silâh pazarlığında dünya.
Kandan ve gözyaşından bir dünya!
Kitaplar kanadı kırık kuş...
***
Bak, ben, kitap sevgisi aşılamış deyu soruşturma geçirdim; işi gücü okutmak olan bir kurumda. Ve okullarda hâlâ kitap sevdiremiyorlarsa bir tuhaflık yok mu bu işte?!...
***
“Mecburî eğitim...” olmaz! Mecburen şiir yazılmaz. Niye olmaz, diye de sorulamaz. Demokrasilerde konuşa tartışa olur böyle şeyler. Ötesi krallığa girer.
***
Okurken rahatlıyorum.
Yeni bir yolculuk oluyor her kelime.
Aynaların rengi değişiyor.
Suların kokusunu duyuyorum.
Kuşlar gibi hafifliyorum.
Hayat tazeleniyor birden;
Yaşamak bu, diyorum.
Ellerimi yeniden görüyorum.
Adımı, yaşımı unutuyorum.
Okuduğum neyse anlarsınız;
O kelimeler doluyor gözlerime.
Kitaba uzakları; uzaktan tanıyorum;
Kelime yok gözlerinde!
***
Yoo... her şeyin bir yolu yordamı var...
Endamı var ağaçların; ve sözün kıvamı...
Bin ağaç sökeriz; milyon dikeriz...
Ya yüz yıllarca hatıralar bedava mı!
***
Kâinatın Sahibinin bir adı da: Hak. Gün gelir, devran döner; amma burada, amma orada hak yerini bulur. İnsan acelecidir. Burası hikmet dünyası; hadiseler de çekirdek, çiçek, meyve gibi yolculuklara bağlı diye/biliyorum. İstisnalar ayrı. Sükûneti kaybedersek önümüzü göremeyiz. Ah şu kitaplara uzaklığımız; bizi kendimize uzaklaştırıyor!
***
Her halde, bilmem de, birkaç dâire ve veya otomobil olacakken/alacakken kitaplar oldu/alındı. N’oldu; bilmem!
***
Kitabın konuştuğu yerde; konuşamaz “kitapsızlar!”
***
Kitaba uzaklığımız... işte bütün mesele... Kitaba uzak; neye yakın?! Olsa olsa tuzağa...