2- Ramazanın geldiği belli olsun; gittiği belli olmasın.
3- Allah aşkına; iki lâfı -kulakları tırmalamayacak şekilde- yan yana getiremeyenleri şu ekranlara, mikrofonlara çıkarmayın. Zorla güzellik olmaz. Adının başında prof. yazıyor diye, çeke çeke milletin önüne getirip göstermelik sorular, göstermelik cevaplar yetsin artık. Ramazan geldi diye, mecbur değilsiniz ham sözlüleri konuşturmaya. Ramazan’ın keyfini kaçırmayın. “Körler sağırlar; birbirini ağırlar fotoğrafı...” gözlerden kaçmıyor. Bayıyorsunuz bayım!
4- Evet... Ramazan... Nazlanmana gerek yok; hakkın da yok. Yok; havalar şöyleydi, şuydu buydu... geçelim. Elinin değdiği değmediği, gözünün gördüğü görmediği hiçbir şey senin değil... Ne demek mi istiyorum?!... (Haydi, kendime demiş olayım; belki alınırsın!) Diyorum ki istediğin zaman yiyip içemezsin. Kafana göre “takılamazsın!” {Takılırsın sonra!} Bize bir “Yaşamak Programı” sunulmuş; uyacağız. Bak işte kafasına göre dünyaya; karmakarışık. Dünyayı “kafasına göre” yönetenlerin huzurlu bir gününü göstersene!
5- Ramazan...
Benden bana öyle bir yolculuk...
Benden Sonsuz’a...
6- Birikmiş gecelerin kapısına vura vura...
Geçip gitti davulcu.
Canı çekiliyor gecelerin.
Gerilmiş geceleri yumuşatıyor;
Hüznü soluyor gözlerimin;
Vurdukça davulcu...
Taburcu oluyor dertlerim.
7- Ramazan bir ayna...
Haykırıyor kimliğimizi:
Acziyetimizi, fakriyetimizi...
8- Şöyle... keyifli bir Ramazan filmi çekseniz; baş rollerde “Açlığımız” olsa... Ramazan’ın insana yakıştığını anlatan sahneler... Bir yudum suyun hayalini meselâ... çekebilir misiniz.
9- Kim ne derse desin; Ramazan, çocukluğumuzdan kabre en köşe başında ay...
10- İmsak... ve... İstanbul... ve ezanlar işte! Bu bir İstanbul çınlaması... İstanbul’un ses fotoğrafı... Böyle keskin ezan çizgisi, bestesi, rotası, notası bir rüzgâr gibi savuruyor insanı. Koca şehir eriyor bir potada.
11- Tutmak ve Tutmamak... İşte Bu Mesel-e...
12- İftarı açtıktan sonra rahmetli annem derdi ki: “Tutan tutmayan bir oldu!” Anneciğim, ne dediğin anlaşılıyor, tamam da... bir şey diyeyim: “İftar keyfini/neşesini, oruç tutmayan ne bilsin!”
13- Bir aşka benziyor Ramazan;
Ne zaman baksam... gülüyor!
Her köşe başında selâmlaşıyoruz;
Teklifsizce koluma giriyor.
14- Sana geldi bu Ramazan...
Bu kocaman ay...
Aczini bilesin, diye...
Tutunasın diye sonsuzluğa...
Bağlanıp kalma diye bu fani yurda...
Ne bir yudum su senin;
Ne de bir lokma ekmek...
Şehr-i Ramazan demek;
Haddini bilmek demek...
Artık “doyasıya” aç kalacaksın.
Anlayacaksın “çöl” olduğunu dünyanın;
Sonsuza susayacaksın; sonsuz.
Ramazan mübarek olsun.
15- Nasıl sükûnete erdi böyle zaman;
Böyledir Ramazan.
16- Bu iftarlarda bir sır var;
Koşa koşa gidiyor insan!
Kuş olup uçuyorsunuz!
Bütün yüzler gülüyor masada.
Suyundan ekmeğine şifa...
Bu b/aşka bir sefa...
Kapılar açılıyor durmadan:
Sevgiye, huzura, sonsuza...
17- GÜZEL AÇLIK
Ooh, Ramazan geldi!
Mis gibi “açlık...”
Tok gözlü...
Olur olmaz isteklerime “tokluk” geliyor.
Nedense çocukluğum geliyor aklıma!
Annemin Ramazan hazırlığı...
Babamın telâşeleri geliyor.
Ramazan geliyor birden;
Ağlayanlar gülüyor.
Gülsün... diye yazıyorum, ha!
Biliyorum; dünya kan ağlıyor.
Biliyorum; bir yanda haram yiyenler;
Bir yanda kurşun...
Zaman savuruyor takvimleri.
Aha, bulutlar durmuyor yerinde!
Dünyaya deli gibi sarılsak da... gideceğiz.
Oturup konuşsak Ramazanla.
“İnsan” olduğumuzu duysak ondan
Ne bu hırslarımız, tıka basa tokluğumuz...
Kendimize gelsek, ha!