Seç/im... diyorlar; öyle zor ki... Neyi, nasıl seçeyim! Seçtiklerim bir ömür ve belki sonsuz (benimle) gelecek.
Elimi attığım hafif ya da ağır olacak. Dahası; bende kalacak.
Ya maddeyi seçeceğim ya da manayı...
Ya dünyayı, ya ahireti...
Veya ikisini birden...
O benim diplomam olacak, kimliğim, pasaportum, seyahat kartım... hayatım olacak.
***
Ben, her seçimde zorlanırım. Trafik levhalarında bile... Bildiğim yollara bile girerken tedirginliğim tutmuştur.
Yemek listelerinde görseniz beni! Çorba... alsam mı almasam mı... Su, buz gibi olmalı... Mümkünse yemekten önce cam bardakta bir çay; taze demlenmiş olmalı. (Salataya bayılırım.)
Pencere kenarı olsun, derim, oturmadan. Veya gökyüzüne yakın bir yer...
Yazsa; bir bulut altı...
(Ah, en serini gölgelerin! Koyu ceviz serinlikleri...)
İstanbul’daysam Boğaz’a bakan bir yer...
Hele ana yemekteyse sıra; bakar da bakarım listeye.
(Gerçi -rahmet olsun- bir ağabeyim, oturunca lokantaya: “Kalil...” der; bu (sıkıcı serin sevimli) seçimlerden kurtulurmuş. Kalil... az, demek... Ne varsa her yemekten, kebaptan, her baptan azar azar...
Meselâ bir yazarın kitaplarından seçmeler gibi... Aynen ya da mana olarak...)
***
Seçim, içi titremesidir insanın.
Aklını, kalbini dengelemesi...
Dindirmesi fırtınaları ya da fırtınalar koparması...
Yalanların tozunu savurması...
Gerçeğin üstündeki şalı kaldırması...
Putlarını kırması içinin, dışının...
Ya yalanın, yanlışın yanında olması ya da hakikatin gönlünü alması...
***
Her seçimde uyuması ya da uyanmasıdır insanın.
Uyarmasıdır bir de; seçtiklerini, seçmediklerini...
***
Seçmek, bir yola girmektir.
Uykuyu seçmek hayatın yarısını terk etmektir.
***
Ha, ben yaprakları seçemem. Yani birini ötekinden ayıramam. Nefeslerimi de... Güzel arkadaşlarımı da...
Ağaç yapraklarına, papatya, gül yapraklarına baktıkça bakarım. Papatya oyunu da bir kararsızlık veya bir seçim sonucunu uzaktan çok uzaktan meraktır.
***
Nikâh merasimlerinde hele; hiçbir etki altında kalmadan “evet” demek de bana tuhaf gelir! (Sözlerinden, gözlerinden de mi etkilenmedin ki; etki altında kalmadan “evet” diyorum, diyorsun. Böyle seçim mi yapılır?!...)
***
Seçmek etkile\n\mektir.
***
Seçtiğinizin meraklarından, hırsından, hırsızlığından, renginden, teninden, sesinden, suskunluğundan, çığırtkanlığından, vakarından, alınganlığından, sadeliğinden, alafrangalığından, hürriyetinden, prangasından, ilminden, cehlinden, artistliğinden, rolsüzlüğünden, kararlılığından, sürekli karar değiştirmesinden etkilenmişsinizdir. Seçim böyle bir şeydir.
***
Seçmek; tek tek bakmak...
Seçmek ayırmaktır, kayırmaktır, aklamak paklamaktır, yoklamaktır; birini bırakıp ötekine akmaktır. Gemileri yakmaktır Halit bin Velid gibi...
***
Seçmek... Kolay olsaydı bunca kelimeleri buraya kadar toplamazdık her halde!
Seçmek... Bir Tereddünün Romanı’na son cümleyi koymaktır.
Seçmek... Şımarmak ve şımartmak olduğu gibi; kendimize ve/veya birine yük yükleyip olgunluğun ağırlığına bürünmek/büründürmektir.
Seçmek... Ebediyyen ağlatmak ya da güldürmektir; belki de!
Seçmek... Almak, aldırmak, aldırmamak, aldanmak, ikna olmak, aldanmışlıklardan kurtulmak, vurmak, vurulmak, bulanmak, durulmak... ve...
... Bir kapı önünde durup ya Cennetin, ya Cehennemin kapılarını çalmaktır.
... Ya da a’rafta kalmaktır.